ABBARA

ABBARA

ABBARA

                                                           ABBARA

 

      Çocuklar karne alıyor. Saçlarında cıvıltısı hayatın. Çocuklar karne alıyor. Güngörmüş acılarıyla kalbim çocuklara bakıyor. Suhuletle ini­yor sarp yamaçlarından sevdâ ürpertilerinin. Çocuklar karne alıyor. Sınıfta kalıyorum.

      Hayat, o yüce bekleyiş ve Munganlar Pasta Salonu. Ve senin yeni alev almış

 mangal  yüzün. Edebiyat. Sen karne alıyorsun. Sınıfta kalıyorum.

      Saçların uzamış. Dudakların çapkın bakıyor. O kadar canlı duruyor ki önümde yokluğun, yazamıyorum. Bunlar anlatılacak yanların. Yazıla­cakları yazıyorum. O çocuk merdivende: "Ben sihirbazım" diyor. "Ne­renden belli?" diyorum. Başını kaldırıyor, masum bir bulutla yüzünde: "Evlendireceğim ikinizi." Bunlar yazılacaklar. Yaşanacaklar, alnına, parmaklarına, kirpiklerine, çantana, Murathan'ın şiirine, Nussbaum'un Lucretius tahlillerine düşüyor.

      Köşeden çıkıveren. Köylerden geçip başucuma geliveren, Arap rüzgârlarından, Diyarbakır surlarından, başka dağlardan, uçurumlar­dan, kasvetli şehir girişlerinden, şiirlerden, dokunulan, tadılan şiirle­rinden, duyulan, görülen.

      Şiir kesmiyor. Biraz daha hayat. Biraz daha. Mardin'de karanlık bir sokak arasından, esen rüzgârdan, o ıpıssız düzlüklerden, bakınca de­niz sandığım, yokluğun ruhumu ağrıtıyor.

 

      Sonra sen bir gün İrlanda'da elinde Molotof kokteyli, sonra sen Lon­dra'da metroda gitar çalarken, sonra sen en ciddi yüzünle tarihini an­latırken duygularının, ben Mardin'deydim.

      Bu yazılarda kelime tasarrufu yok. Çünkü ben kuyumcuyum. Zengi­nim, gümüş düşüm, altın duygum, ben Mardin'im, serâpa gizim. Sırılsıklam sevdâ olarak gizim; sen bile çözemezsin beni. Sandıklılı Mar­dinliyim. Damda, "taht"ta seninle seyrederken yıldızları, uzun Haziran Geceleri tenine hasret düşüncemin dudağıyla öptüm esmer ruhunu.

      Mardin’in tarihi! Mardin'in tarihi! Beni unutursan incinir tarih! Ben bu şehrin içinden defineler bırakarak geçtim. Ne garsonların tanıdı beni, ne polislerin ne memurların. Ben Mardin'in içinden hakikati görerek geçtim.

      Yazılsın tarihine: Mardin'de seni buldum ve yitirdim. Küçük kedi yavrusu.

      Midyat'tan, Gercüş'ten, Hasankeyf’'ten sesin dokunur bana. Palamut ağaçlarından. Öğle güneşinde yanan tarlaların üzerinden kızgın havayı çeker gibi içime çektim seni. Sonra serinledim kapatılamaz uzaklığınla. Çocuklar karne alıyor ve aşk sınıf geçiyor.

      Bir türkü. Arapça mı Türkçe mi? Yoksa benim dil ötesi dilimle mi?

 Uçan bülbül olaydım da

Yar dalına konaydım

Mardin’deki bahçede

Muradıma varaydım.

      Yar yarası depreştirilmiş ve Mardin'deki bahçe, öksüz kalmıştır. Şimdi gönül sızlamaktadır.

      Çocuklar karne alıyor ve Mardin dersinden kalıyorum.

                                                                                                        --------------------------

                                                                                                       Mardin, Haziran 1998

 

30 Nisan 2020, 14:13 | 849 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*