ANADOLU’YA GÖNÜLLE DÖŞENEN KAVRAM YOLLARI
ANADOLU’YA GÖNÜLLE DÖŞENEN KAVRAM YOLLARI
Anadolu’ya doğru yola çıkacağız. Yanımıza hangi kavramları alalım? Hiç yürüdünüz mü kavramlarla? Hiç yoldaşınız oldu mu kavramlar sizin? Kavram yolu nasıl bir yoldur? Kavramlarla yürümek ne demektir? Kavramlarla neden yürünür? Kavram yoluna neden düşülür? Nereye gider kavram yolları? “Kavram yolu” kavramına da mı, kavram yolundan gidilir?
Anadolu’ya doğru yola çıkacağız. Kavram yollarından geçerek. Bu yolları tutabilmek için, yola çıkabilmek için bir donanım gerekir. Bizi, alışkanlıklarımızın, basmakalıp düşünme biçimlerinin ağır çekim gücünden kurtaracak bir hazırlık gerekir. Yoksa kavram yollarından çıkamayız Anadolu’ya. “Kavram yolu” kavramını anlamadan, bu kavramı yaşamadan nasıl çıkabiliriz yola? Sonra, kendimize özgü yaşam birikimiyle devşirebileceğimiz kavramlar bize çıkış yolunu gösterecek. Onlar Anadolu’ya yönelmiş kavramlardır. Anadolu kokusunu duyan kavram yolcularının yoldaşlarıdır.
Bu gün Latince kökenli dillerin Türkçeye “kavram” olarak çevrilebilecek sözcüğü, Latincede concipio’dan conceptus, diğer anlamlarının yanında, “içine almak, ele geçirmek, bulmak, yakasına yapışmak, doğurmak” gibi anlamlar taşıyor. Concipere, başlarda tohumu rahimin içine bırakmak, gebe kalmak anlamıyla şaşırtıcı bir ipucu veriyor bize: Kavram bir bereketi, doğurmayı işaret ediyor. Diğer yandan, “kavram”, yakın bir anlam ağı içinde Almancada Greifen fiilinden Begriff sözcüğü ile karşılanıyor: Tutmak, kavramak anlamında. Zihnimizin yakaladığı tuttuğu bir şeyi işaret ediyor olmalı. Biz “mefhum” sözcüğünü kullanmışız örneğin, kullanmışız, “fehm olunan” anlamında. Daha yumuşak bir “kavram” yorumu olsa gerek.
Tutmak, içine almak, doğurmak: Kavramlar, tarih boyunca genellikle zihinle dünya arasında köprü olarak görülmüşler. “Düşünce alanının bir öğesidir, sözcüklerle dile getirilir, belli bir ontolojik yapısı vardır” diye düşünülmüş. Kavram yolcuları bu gibi yerleşik görüşlerle yolculuğa çıkamazlar. Kavram yolcularının kavramları bir arada yaşamanın kavramlarıdır. Yaşam alanının kavramlarıdır. Onlarla yaşanacak, onlar olunacak ya da onlardan uzak kalınacak kavramlardır. Güzellik gibi örneğin, dostluk gibi, kötülük gibi.
Kavramlarla yaşarız. Günlük yaşamımızı kolaylaştırıcı yardımları vardır. Onlarla yaşam sorunlarımızı çözer, hayatı tanırız. Kavramlar yalnızca hayatta kalmaya, hayatın günlük sorunlarını çözmeye yaradığında, onlarla kavram yolculuğuna çıkılmaz. Yolculuk, kavramlarla yaşamayı göze alıp bunu başarabilenlere açıktır. Can vardır çünkü kavramların altında, kan vardır.
Kavram yolculuğu yaşantısı bulanık bir sezgiyle, alma ile başlar. Düşünceler, duyular, izlenimler, duygular yolcuya üşüşür. Yolcu onlara mâruz kalır. Belli belirsiz bir dürtüsel karşılık verilir, bu alınan, üşüşen etkilere. İnsan, biyo-nörolojik varlık olarak her aldığına karşı bir tepki verir. Her alış, bir alış-veriştir onda. Alma aşamasında, anlama henüz gerçekleşmemiştir. Bu aşamada taklit yoluyla yaşanır kavram. Dürtüsel, sezgisel olarak yaşanır.
Anlama aşamasında belirsiz sezgiler bir araya getirilir, bir anlama çerçevesi oluşturulur. Anlama, yolculuğun değişik dönemlerinde ortaya çıkar. Anlamanın yolculuğu sürdürecek biçimde gerçekleşmesi durumunda kavrama aşamasına varılır. Bu aşama, soyutlamanın, genellemenin, kuramsal boyutun geliştiği bir aşamadır. Örneğin “güzel”e doğru bir kavram yolculuğuna çıktınız. Güzel nesneleri, varlıkları, insanları yaşaya yaşaya alma, anlama aşamalarından kavrama aşamasına ulaşır, bir güzellik kavramına varırsınız. Kavrama kavram yolcusunun son noktası değildir. Kavrama bizi yeni anlamalara götürerek, çerçeve değişiklikleri yaratabilir. Anlamadaki değişiklikler, yeni kavramaları oluşturabilir. Kavrama, farklı kavrama biçimlerine, yollarına, içeriklerine kapalı kalırsa gelişemez. Yolculuk orada son bulur.
Kavrama sürecinin gelişip sürmesi, yolcuyu bilme aşamasına ulaştırır. Bir kavram yolcusu için bilme, neden bildiğini bilmedir. Kavramayı alışılagelen anlamıyla temellendirme ile ortaya çıkar. Kavradığınızın başka türlü nasıl kavranabileceğini, bunun gerekçelerini kavrayabiliyorsanız, bilmeye başlıyorsunuz demektir.
Yolculuk, bilince bitmiyor. Unutmayalım, kavram; tutma, içine alma, doğurma demekti. Bilme, yeni almalar, anlamalar, kavramalar, bilmeler doğurur. Bilmeler, bilmeler doğurur. Kavram yolu bitimsizdir bu anlamda. Kavram yolcusu, Latince söylemeye çalışırsak, conceptus viator, ölünceye ya da bunayıncaya kadar, yürüyecektir, kavram yolunda.
Kavram yolculuğu yalnızca bilme, bilgiye erişmek için yapılmaz. Asıl amaç, olmadır. Peki, nedir olma?
Kavramlar, bir açıdan anlamlı, mânâ yüklü erkelerdir. Burada “erke” sözünü kavramdaki enerji karşılığında kullanıyorum. Kavramlar enerji kaynaklarıdır. Sözcüklerle dile getirildiklerinde anlamlı, değerlerle yüklü olduklarında mânâlı erkelerdir. Kavramların erkeleriyle ilişkiye geçebilmek, onlarda yüklü enerjiyi alabilmek ya da onlara enerji yüklemek sürecine kavram işlemek diyorum. Kavramları işlemek, onlar üzerinde düşünmek, içinde yer aldıkları bütünde anlamlarını, değerlerini irdeleyebilmekle gerçekleşir. Kavramlar arası bağları, kavram ağlarını fark edebilmek, bu ağların yapısını çözümleyebilmek de kavramları işleyen kavram işleyicisinin, kavram işçisinin çabalarının bir bölümünü oluşturur.
Olma, kavram işlemekten, onunla erke alışverişine girmekten fazla bir şeydir. Olabilmek için, kavramların da sizi işlemesi gerekir! Bu sav, ilk bakışta karanlık bir söz olarak görünüyor. Sanki kavram mistisizmi yapıp onlara, dilsel ifadelerinden, düşünsel yapılarından öte anlamlar yüklüyormuşum izlenimini verebiliyor. “Kavramlardaki enerji” ne demektir, örneğin? Nasıl oluyor da kavramların erkeleri oluyor? Onlar birer enerji taşıyan fiziksel varlıklar mıdır?
Burada kavram erkesi, fiziksel bir enerji değildir. Kavramların bizim üzerimizdeki etkileri, bizim onları yorumlama gücümüzle yaşadıklarımızdır. Kavramlarla etkileşebiliyoruz, bir anlamda. Biz onları işleyerek değiştirebiliyoruz. Onlar da bizi işleyebiliyorlar. Kavramlarla işleşebiliyoruz. İşte kavramlarla olma, bu işleşebilme sürecini anlatıyor, bir açıdan. Örneğin, “ cesaret” kavramıyla işleşebiliyorsak, bu kavramın anlam ve mânâ ufkunu genişletiyor, onu etkiliyor ve ondan etkileniyorsunuz. Onunla oluşuyorsunuz. Onunla oluyorsunuz. Cesareti alıyor, anlıyor, kavrıyor, biliyor, cesur oluyor, cesaret oluyorsunuz.
Platon Devlet’inde değişmeyen özleriyle kavramları, ideaları seyredebilenlerin, onlardan etkilenerek, onlara öykünerek insan olarak eksik ve özürlerinden arınabileceğinden söz ediyor. (Örneğin 6.Kitap’ta!) Kavram yolcuları ise kavramları dünya ötesi bir yerde aramazlar. Kavramlar yoldaşlarımızdır, yolculuk arkadaşlarımızdır. Onlarla yürürüz. Onlarla yaşarız. Onları etkiler, onlardan etkileniriz. Onlarla olur, onlarla oluşuruz.
İşte kavram yollarında Anadolu’yu dolaşanların yoldaşları olan kavramlar hakkında bu yazı çerçevesinde vereceğimiz ipuçları şimdilik bu kadar.
Şimdi yollar ve yolcular üstüne açıklamalara geçebiliriz.
Kavram yolları Anadolu’yadır, Anadolu’dadır. Anadolu’dan kavram devşirilecek, Anadolu’ya kavramlarla bakılacak, Anadolu’ya kavram yolları döşenecektir. Kavram yollarından yürünerek görülen Anadolu ortaya çıkacaktır. Bir çırpıda değil elbet. Kavram yolları bitimsizdir. Anadolu’nun kavram yollarından, kavram yolculuğundan görülen yüzleri adım adım ortaya çıkacaktır. Yoldaşımız olan kavramlarla görülen Anadolu, bir kavram değildir, bu yolculukta. Kavramlarla dile getirilmeye çalışılan bir iklim, bir tarih, bir yaşamdır. Bir candır.
Kavramdaşlarımızla, yoldaşlarımızla gördüğümüz Anadolu, sosyolojik, politik, antropolojik, etnolojik…açılardan dile getirilen Anadolu değildir. Kavramlarla yürüyoruz, onlar hem yolculuk arkadaşımız, bize Anadolu’yu gösteriyorlar hem onları olmaya çalışıyoruz, kavramları yaşıyoruz bir anlamda. Kavramlaşıyoruz, kavramlar insanlaşıyor. Kavramların arkadaşı, kavramdaşı oluyoruz böylece. Kavram yolculuğu yaşanır kavramlarla yapılıyor.
Çıkış
Yollar çıkışla başlıyor. Nasıl çıkmalı Anadolu’ya? Çıkış, ayrılmayı, kopmayı, koparak başlayabilmeyi, olduğumuz yere bizi çakan enerjiyi yenecek enerjiyi bulmamızı gerektirir. Nasıl bir erke ile onları beriye çekenlerden kurtulabilir kavramlarımız? Öyle kavramlarımız olmalı ki çıkışta, beriye çekilmekten, çıkış yapamamaktan kurtarsın bizi. Taşıdığı erke ile çıkış yolunu açsın. Bu kavramların, bu kavramdaşlarımızın yardımına gereksinimimiz var. Bu çıkış kavramları yolumuzu açacaklar. Yolculuğun en çetin aşamalarından biri de çıkışı. Kuşatılmış bir kaleden çıkış, bir karşı çıkış (huruc)gibi değil de, bir açılma, yeni olanaklara, yeni dünyalara açılma (exodus), sıkışık bir yerden çıkış (sortie, ausgang, exit) anlamında çıkışın erkesini hangi kavramlar verecektir bana? Üç kavram dostuyla yola çıkıyorum[1]. Çıkışımız bir çıkak olacak. Çıkak, Anadolu dilinde kaynak, menba demek. Çıkışımızdan besleneceğiz.
Çıkışın kendisini Türkçemizdeki anlamıyla ele aldığımızda en azından üç farklı anlamıyla daha karşılaşabiliriz. İlki, yükselme anlamıdır. Yokuş çıkma, merdiven çıkma örneklerinde olduğu gibi. İkincisi yeterli olmak anlamını taşır. Örneğin, “bunu satın almaya param çıkışmadı” deriz. Üçüncüsü de sert sözler söylemektir: “Öğretmen öğrencisine çıkıştı” örneğinde olduğu gibi. Belki bir anlamını da eklemek gerekir[2]:”Çıkmış” sözcüğü kirli çamaşır anlamına da geliyor. Yıkamak için çıkardığımız çamaşırları.
Kavram yolu çıkışı kendini bir anlamıyla bu sözcüklerin dile getirdiği kavramlar düzeninde ortaya koyuyor. Çıkış, çıkmak için gerekli olan güç ile yükselmeye çabalamaktır. Anadolu’yu yukarıdan görebilmek için. Çıkmak için gücümüzün çıkışması, yeterli olması gerekir. Çıkabildiğimizde fazlaca uçmamak, ölçüyü kaçırmamak için içimizdeki sesin bize zaman zaman çıkışması uygun olur. Çıkmışlarımızı, kirli çamaşırlarımızı görerek kendimize çıkışarak, haddimizi bildirmek gerekebilir. Bütün bunları neden yapıyoruz? Çıkımsız bir çıkış yapmamak için. Ne demek çıkım? Ürün demek. Ürün veren çıkışlara, bereketli çıkışlara gereksinimimiz var. Çıkımsızlık; verimsizlik, sözünde durmayış anlamlarıyla, çıkış gücümüze, kavram yolu yolculuğuna bağlanmamızı engeller. Daha yola düşmeden, çıkışın öncesinde, çıkış kavramının kendisinde göze almamız gereken incelikler var. Çünkü yol başında çıkış için kendimizi donatmaya çabalayan bir garip yol eriyiz.
Ataletimizi, duyuş, düşünme, bakış duranlığını yenebilecek erkeleri olan kavramdaşlarımız neredeler? Üçünü tanıyorum. Onlar kavram yolu yolcusu. Olarak benim çıkıştaşlarım, çıkış arkadaşlarım olacak.
Çıkışında desteğini, dostluğunu alacağım ilk kavramdaşım özlülük. Anadolu’nun özlülüğüne, gücüne, taşıdığı anlam ve mânâ kaynağına doğru yolculuğumuz. “Boş”a, “kuru”ya, “tükenmiş”e, “beyhudelik”e, “hiçlik”e, “hamaset”e, arkamızı döndük, Anadolu’ya gidiyoruz. Özlü kardeşimle. O, kendi söylediğine göre, kavram yollarındaki yolculuğumuzda, mutlak, değişmez özleri değil, yürüdükçe ortaya çıkacak, adım adım açık uçlu olarak keşfedilecek düşünsel düzlemde yaşayan, yaşanabilecek nitelikleri görmemize yarımcı olacak. Özlüdür diye Anadolu, çıkıyoruz yolculuğa. Yolumuz özlüye. Özlü kavramdaşım bana bunu işaret ediyor.
İkinci dost, içtenlik-cana yakınlık. Kavram yolcusundan “stratejik” bir tavır ile yürümesi beklenmez. Yolculuğu, yolculuk aşkı için yapar, kavramlar, kavramları olduğu yolculuk için yaşanır. Sömürülemez. Kardeşim içtenlik bunu söylüyor. “Hadi çıkalım, bırakalım kendimizi yola, birbirimize. Yolcusu isem kavramların, ben kavramlara kavramlar bana bırakacak kendini. Bırakışma ile sürer yolculuk. Başlar da. İçtenlik, yalnızca öyle oluverdiği gibi oluvermek, soğuk, mesafeli bir içtenlik değildir. İçinde cana yakınlığı da barındırır. Sıcakkanlılığı. İçten ve sıcakkanlı çıkılır Anadolu yollarına. Yollara çatık kaşlı çıkmıyoruz. Cana yakın, canlılığa yakın, hayata yakın durmaya çabalayarak çıkıyoruz yola. Neden içten, neden cana yakın?
- İçten değilsem kavramdaşlarımla iletişimim bozulur.
- Yolda “gördüklerimi”, hep “belli bir hesaba göre”, önceden görmeyi, ulaşmayı tasarladığım beklentilerim doğrultusunda görürüm. Bu da beni yalancı yolcu haline sokar. Hep kafasının içindekini gören, gördüklerini kafasındakilere uyduran insan hâline gelirim: Yeninin, tâzenin farkına varamaz olurum. Dönüşemem. Değişemem.
- Yolculuğum açık uçlu yolculuktur. Karşıma aldığım düşüncelerle kavga etmek, kavga ederek kendimi haklı çıkarmak amacını taşımıyorum. Açık uçlu yolculuğu ancak içtenlikle yapabilirim.
- Cana yakın olmazsam nasıl kucaklayabilirim ötekini, candaşımı? Bunca kültürün harmanı olmuş, farklılıkların dokuduğu bütünlük halısı üzerinde, onun oyunlarıyla benim oyunlarımın kaynaştığı şenlik içinde, binlerce yıl ötelerden gelen müzikle nasıl oynamam? Cana yakın değilsem ne işim var kavram yollarında? Hep kendimden, kendi canımdan olanı görüyorsam? Canlar keşfine çıkıyorum ben. Candaşlarımla hasret gidermeye. Buluşmaya. Onları bulup keşfetmeye. İcat etmeye.
İçtenlik-cana yakınlık, özlülük çıkışımızın iki yoldaşı. Bir üçüncü var ki köşede bekliyor: Özürlülük. Daha çıkışta özür dilemek için değil elbette. “Kusura bakmayın Anadolu’ya doğru yola çıkıyorum” demek için mi? Hiç özür dileyerek çıkılır mı yola? Belki, yolda inciteceğim insanlar için özür diliyor olabilirim. Hiç önceden özür dilenir mi? Yoksa özür bir uyarı mı?
Özürlülük, bir eksikliğin, yetersizliğin ifadesi. Yolcu özürlüdür. O kavramlarla yola çıkıyor. Alacağı eleştirileri önlemek için değil, içten olduğu için, durumu saklamamak adına: Yetkin bir insan değilim. Özürlüyüm. Bilgim, anlayış gücüm, yeteneklerim sınırlı. Ben özürlü özlü, özlü özürlüyüm. Bu kavramdaşlarımla düzüldüm yola. Biz eskilerin belki de rehrevân-ı Rûm diyebileceği Anadolu yolcularıyız. Hakikati nikâbsız görmeye çıktık. Yeni örtüler keşfetmek için. Özrümüzle. Bu kadar olduğumuz için. Bukadarlığımızı aşmak için. Râh-ı adem, râh-ı fenâ, ölüm diyorlar, bekler bizi. Ölebiliriz kavram yollarında. Fâniyiz. Bitimliyiz. Özürlüyüz. Özrümüz özümüzdür. Çekinmeyiz. Yola çıkıcılardanız. “Tahammül” sınırına gelmişizdir. Sefer başlamıştır.
Açılma
Kavramlar açık uçludur. Yolculuğu da. Yolculuğuna kavramlar açık uçlu olduğu için çıkarız. Sınırlarını, içini, kıyı köşesini dolaşmış oluruz onlarla yolculukta. Birlikte çıktığınız kavramlar birbirlerini etkilerler. Oluşturdukları bütünlük, taşıdıkları anlamları, mânâyı dönüştürebilir. Biz yolcuyuz. Yolcu öğrenendir. Açılanı görmek için yürünmektedir. Yüründükçe, daha önce açık olarak görünenlerdeki kapalı yanlar görünmeye başlayacaktır.
Anadolu’ya çıktığımız üç kavramımızın yürüdükçe başlarına ne gelmiş olabilir?[3] Yolculuk serüvenini izlemeye devam edelim.
Özlülük, Anadolu’ya çıkışta bir umudumuzdu. Anadolu’nun özlülüğüne inanarak çıktık yola. Özlülük bu umutla özdenliğe açıldı. Özdenlik bir başka yorumla, kendisinden başka kimseye borçlu olmamayı da dile getiriyor: Muhtaç olmamayı. Elbette bir kibir değil, özdenlik. Özlülük ve özdenlikle kavram yolunun iki temel taşı döşenmiş oldu böylece: Özlülük, özlülüğün ardından özdenlik. Özlülük, özümüzden, özden gelmektedir. Yürüdükçe ortaya çıkacak öz. İnsan tükenmeyeceği için tükenmeyen öz. İnsan tükenmedikçe tükenmeyecek öz. Özdenlik bir temizliği söyler. Anadolu arılığın, temizliğin ardına düşmüş bir kültür. Temizliği, yalansız olana bağlılığından. Özden insan, özünden çıkarak yaşadığı, konuştuğu; aldatmayı entrika çevirmeyi bir hayat tarzı görmediği için, temizliğin, yalansızlığın insanı olma çabası içindedir.
Özden konuşmak, gerçekten, yalansız, içten konuşmaktır. Özden, ayrıca su geçiti demektir: Dereleri ırmakları anlatır. Özden, yine Anadolu’da ağaç gövdesi demektir. Anadolu bir ağaçsa, özdeni kurumamıştır. Gelişip, gürbüzleşmektedir. Bir ırmak, bir su geçiti olan özden, bir ağaç gövdesi özdeni beslemektedir. Özdeninin, özdenini beslediği bir topraktır Anadolu. Özlülüğü bizi kendini özden besleyen bir ülkeye götürmüştür. Temizdir, yalanı yoktur; su gibi aziz olma yolculuğunda, bir ağaç gibi topraktan, toprağın arılığından, saflığından köklerini alıp, gökyüzüne doğru uzanmaktadır.
Nedendir Anadolu? Özdendir. Özden.
İçten-cana yakın da kavramdaşımızdı. Kime açtı, emanet etti kendini? Kime doğru açıldı? Herkesin pek kendini açamadığı kavrama: Başkaya. Böylece özden, başka, yolun ikinci temel taşları olarak kavram yolunun seyir defterine yazıldılar, tarihine geçtiler.
Anadolu’ya açılan bir yol başka olana uğramadan nasıl devam eder? Başkalığın bir aradalığıdır Anadolu. Ondaki başkayı anlamadan nasıl yürürsünüz yollarında? Anadolu bambaşka. Bambaşkalık onun lâzım-ı gayr-i mufarıkı.[4] Orada başka olanların harmanı var. Kim Anadolu’yu aynılık aynasında seyredebilir. Farklılıkların aynı kıldığı insanların ülkesidir o.
Başkayı başka olarak görmek, başkaya cana yakınlıkla yaklaşmak. Başkayı başkalığı içinde kabul etmek. Yürüdük. İçten-cana yakın kavramdaşımla yolu başkaya emanet ettik. O götürecek bizi ötelere. Ötekilere.
Anadolu yollarında kaç köşe
Bakışıyla çağırır seni aşka.
Biraz hüzün, biraz tefekkür, neşe,
Dokunur yüreğine bir garip başka.
Özürlülük kavramdaşım özlemliliğe açıldı. Özürlülükten kurtulmak için değil elbette. Bir kavram kendinden kurtulmak isteyebilir mi? Özürlülük kavramı çıkış kavramı idi. Çıkardı biz yolcuları, yolun ilk temel taşı oldu. Özlülük, içtenlik-cana yakınlıkla birlikte. Özürlü, özlemliye bıraktı yolu. Haddini bilir, şişirilebilecek, şişebilecek egosunu yenmiş, özrü içinde, özlülüğün şevkiyle güç veren kavramdaşımız özürlülük, bu gücünü, erkesini özlemliliğe emanet etti.
Özler Anadolu, özünü gerçekleştirir. Özünün ardına düşer, özler. Özünü özler, özüne hasret. Anadolu, kervanlar yolu, özlemler yolu. Geçip gidenler de, yerleşenler de yurdunu özler. Anadolu’lu Anadolu’yu özler. Özlemi içindedir onun. Özlemi, özleminedir. “Gurbet onun içinde olduğu için, o özlemin içindedir.
-Bu yol nereye gider usta?
-Kavramlara evladım, Anadolu üstünden.
-Özleme de uğrar mı usta?
-O özlemdir evlâdım.
Özürlü, erdemlidir. Kendinin eksik ve yanlışlarını tanıdığı için. Özürlü erdemlidir, yolu özlemliye emanet ettiğinden.
Üç ayrı yol
Dikkat edilirse yolculuğumuz üç kavramdaşımızla birlikte yapılıyor. Onlar, aynı yolda uygun adım yürümüyorlar. Üç ayrı yolda, birbirleriyle haberleşip, etkileşerek yürümekteler. Çıkışta, özlü özdenliğe; içten-cana yakınlık başka olana açıldı. İzledikleri yollar farklı. Üç koldan yürünüyor. Özlü ile çıkılan yola özlü yol; içten-cana yakınlıkla çıkılan yola içten yol; son olarak, özürlü olarak düştüğümüz yola da özür yolu diyelim. Üç yol aslında üç ayrı yürüyüş içindir ama bu yollar arasında bir etkileşim söz konusudur. Yolcular yoldaş olabildiği gibi, yollar da yoldaştırlar, bir anlamıyla: Anadolu ikliminde seyrettikleri için. Yol bir, yollar ayrı. Üç ayrı yol, üçü de Anadolu’yu söyler. Kesrette vahdet, vahdette kesret.
Özlü yol, gücün, kendine inancın, yılmazlığın yolu. Özümüz yok diye düşülmüyor yola. Özümüz var, onu arıyoruz diye yoldayız. Özlülüğümüz, azmimiz. Özlülüğümüz direncimiz. Sebatımız ondan gelir. Dermanımız kesildiğinde bize güç veren o. Farklı özlerden gelen, değişmeye, dönüşmeye açık, özlülüğümüz. Bir üstünlük, bir ayrıcalık, bir şişinme vesilesi yapmadığımız özlülüğümüz. Özlü çıkışlı yolun yolcularıyız.
İçteniz, yalansız, içten yola, içten çıkışlı yola bunun için düştük. Cana yakın olmasak, özlülüğümüzdeki bunca farklı özü nasıl bir araya getirirdik? Nasıl açılabilir, sarıp kuşatabilir, farklılıkları bir arada tutabilirdik? İçten yol, farklılıkları gören, farklılıklara açık bir yoldur. İçten yol, özlü yoldan aldığı destekle, farklılıklar karşısında şaşırarak, geri çekilmeyip, farklılıkları yok etmiyor. Özlü yol ile içten yolun birbirlerine selâm gönderip, dayanışma içine girdikleri durumlarda, Anadolu yolculuğu bir yaşama sevincine dönüşüyor. İçtensiz özlülük, bir hamasete dönüşebilir; çünkü içten yol, cana yakın yoldur aynı zamanda. Can taşıyan her farklı insana yakın olma, özlülüğün tek mutlak öze dönüşmesini engeller. Özlülüğün olmadığı içtenlik, cana yakınlık, kargaşaya kapı açabilir. Benliğin tıkız kalmasının nedeni olabilir.
Özürlü yola gelince: Onsuz nasıl Anadolu’ya çıkılır ki? Bir apologia mı yazılmalı Anadolu’ya açılmak için? “Kusura bakma Anadolu, seni pek ihmal ettik mi demeli? Anadolu’ya yolculuk için kendimizi Anadolu’ya karşı savunmalı mıyız? Ne diyebilir Anadolu kendine doğru yola çıkan yolcularına? “Savunun kendinizi önce, sonra gelin bana” mı?
Yolculuğun kollarından biri özürlülük kolu. Özürlü olanların düştüğü yol. Özür yolu. Özürlü olmayan özlülük haddini bilmeyebilir. Özlülüğün olmadığı bir özürlülük ise korkaklığa, aşağılık duygusuna sahip, hastalıklı bir özürlülük olabilir. Oysa, Anadolu’ya giden kavramdaş özürlülük sağlıklıdır. İçtensizlik özürlülük, özürlülüğünü sömürme, özürlülüğünü kullanma anlamına gelebilir. Özürlülüğü eksik bir içtenlik, kendini tanımamaya, karşı tarafı anlamada zorluklar yaşamaya yol açabilir.
Karşılaşma
Özlü yoldan düştük yola diyelim, özden olana açıldık. Özden olanla, özünden veren, yalansız, temiz, su gibi berrak, akıcı, ağaç gibi büyüyenle birleşerek, özlü yolun ikinci temel taşını döşemiş olduk. Özlüden özdene varınca yolumuz, karşımıza hangi kavram çıktı dersiniz? Özlü hazırlandık, çıktık. Yalansız temiz bir arayış içindeyiz, özümüzü, özlerimizi. Yalansız arayış, temiz arayış, su gibi aziz olan arayış, bir ârâyiş (süs, bezek) olan arayış, hangi kavramla karşılaştırabilir ki bizi? Elbette özge ile. Özgelikle.
Bu müthiş bir karşılaşma. Neden? Özlülüğün “aynı”lıklar üstüne açılım kazanması, aynılıklar ardından yürümesi olasılığı var. Özlü yol, farklı özlerin birlikte yürüyebildiği yol. Özgelik, özlülüğe ve özdenliğe yenilik getiriyor. Özge, “başka, gayri, kendine has olan, bir başkalığı olan, değişik” gibi anlamlar barındırıyor içinde. Özge, mutlaklığı, katılığı, dar bakışı ortadan kaldırabilecek anlam ve mânâ erkesine sahip. Özge ile karşılaşma, karşılaşıp birlikte yürüme, yürüyüşün sıradanlığını, kapalılığını önler. Özgedir, Anadolu: Bir başkadır. Özdeşliğin, hep aynı kalmanın boyunduruğundan kurtulmak, özgelenmek, özge yanımızı güçlendirmekle sağlanabilir. Özlü, özge ile bütünlenmelidir. Anadolu’nun özgeliği, onun “yabancı” olana, farklı olana açık olduğunu dile getiriyor. Yalnız onu değil: Özgelik, sürekli yeniliği, farklılık üreten erkesi ile biricikliği de dile getirir. Özge olan biricik olandır. Anadolu özgedir.
İçten yolu, içtenlikle, cana yakınlıkla yürüdük. “Başka”yı bulduk yolumuzda, “başka”ya emanet ettik yolu “başka” ile yürüdük. Özlü yolda özge ile karşılaşmamız, olası dogmatik saplantılarımızdan arınmamıza nasıl olanak sağlayabiliyorsa, içten yolda “başka”ya açılarak yürümek de cana yakınlığın, kendi canına, kendinden olanın canına yakınlığına dönüşmesini engellemeye olanak sağlayacaktır. Öteki canlara, ötedeki canlara açılabildiğinizde, sahip olduğunuz hazırlık ve donanımla karşınıza çıkacak kavramdaşınız kim (ne) olacaktır? Özel olan çıkacaktır karşınıza, “özel olan”la karşılaşmak, içten yolda Anadolu’nun “başka”sı ile yürüyorsanız, hiç de zor değil. Anadolu, yüreği açık biri olarak yaşayan gezginseniz, özel olanı doğuran bir kültürdür. Farklı nitelikler taşıyan, alışılmışın, olağanın dışında, insanların, yaşamların, düşüncelerin hayat bulduğu bir ülkenin topraklarında yürüdüğünüz içten yolda, kavramların özel olana, özel olanlara rastlamasından doğal ne olabilir?
Özel olanı görebilmek, üç ayrı kavram yolundaki yürüyüşler arasındaki etkileşimi yaşamakla olanaklıdır. Çıkışlarında ve açılmalarındaki tavırları düşündüğümüzde, örneğin “özel olan”ı görmeye nasıl hazır olunduğunu anlayabiliriz. Çıkışın kendisinde, kalıpları ardında bırakma tavrı, niyeti, amacı var. “Özel olan”ı, kısaca “özel”i görebilecek, mucizeye açık bir yürüyüş tavrı ile yürüyoruz. Özel olan kavramdaşımıza rastlamamız bundandır içtenlik yolunda.
Özür yolu, özürlü olanla çıkış yapıp, özlemli olma ile açılmış, bu açılımın ardındaki uzanıp gidişinde kendini özümseyenin ya da özümleyenin karşısında buluvermiştir.
Özür yolu yolculuğu, bir hasretin, bir gurbetin yolculuğudur; eksiklikler duyularak yapılan yolculuktur. Ama korkakça, silik bir biçimde yürünmez bu yol. Özlemini duyduklarımıza uzak düşme tehlikesine karşı Anadolu değerlerini kendimize mal etme çabamız, “özümseyen”le karşılaşmamıza yol açtı. Hasretimiz, yabancılaşmayarak kopya çekmeyip, taklit etmediğimiz değerlerle yaşayacağımız gönlümüzdeki Anadolu’ya, özümsediğimiz Anadolu’yadır. Özrümüz bizi özümsemeye vasıl eylemiştir!
Yürüyüş biçimleri üstüne birkaç not
Çıkıştan başlayarak kavram yolu yolculuğu bir hava içinde bulunur. Yürüdükçe bu hava değişir ya da pekişir. Örneğin özür yolu özürlülükle başlar, hava özürlülük kavramdaşının yarattığı havadır. Kavram bu hava içinde yaşanır. Nasıl bir havadır, örneğin bu hava? Sorunun genel geçer bir yanıtı yoktur elbette. Yanıt, özürlülüğü nasıl anladığımıza bağlı olarak değişebilir. Üzüntülü olabilirsiniz örneğin. Melankolik, belki de. Hava, yeni kavramların yolculuğa girmesiyle dönüşür. Hava, kavramları saran bir çevredir, “çerçeve”dir, bütünlüktür, gestalttır. Özürlü çıkışına katılan özlemlilik, içine girdiği özürlülüğün yürüdükçe oluşturduğu havadan etkilenir, havayı etkiler de. Hava, kavramları bir bütüne kavuşturan bir etki alanıdır. Yolların ayrı havası olabileceği gibi, yollar arası etkileşimlerin de yarattığı hava olabilir. Kavramlarla yürüyen, Anadolu’yu kavramlarla yaşamak isteyenin, kavramlarla, mantıksal, düşünsel, duygusal, kültürel… açılardan ilişkilerine bağlı olarak yaşanır hava.
Kavramların yol üzerinde yönelmelerine, kavramlarla yürüyen insanın beklentilerine bağlı olarak tavırdan söz edebiliriz. Kavramların, kavramlarla yürüyenlerin, hedeflediklerine, ulaşmak istediklerine göre onların tavrı ortaya çıkar. Özlülükle yola çıkılan özlü yolda, çıkış cesur, kendini kanıtlamaya çabalayan insanın tavrıdır. İçten yolda örneğin, sıcak, güleç, kucaklayıcı bir tavırla çıkılmaktadır. Tavır, bir kavramın, onunla birlikte yürüyen kavramdaşının vektörüdür, bir anlamıyla. Tavır hava içindedir, havadan etkilenir. Yürüyenin görme biçimini, anlama, düşünme, yürüme tarzını etkiler.
Yürüyüşün, kavramların, kavramlarla birlikte yürüyen kavramdaşlarının erkelerinden (enerjilerinden) ortaya çıkan yürüyüş erkesinden söz edebiliriz.
Kavramların erkeleri, yürüyüşü, yürüyenleri, diğer kavramları etkileme güçleridir. Erkesi düşük bir kavramın yürüme, etkileme, diğer kavramlarla bağ kurabilme özelliği zayıftır.
Kavramlar, onlarla yolculuk yaptıklarımız, Anadolu’ya çıktığımız, insanının özelliklerini de yansıtırlar. İçtenlik örneğin. Kavramlar yalnızca düşünülecek, anlaşılacak zihin içinde kalan “yapılar” değillerdir; kavramlar olunacak özellikler de taşırlar. İçtenlik kavramı, içten olan insanla ilgilidir bir açıdan. Güzellik kavramı örneğin, güzel insanların taşıdığı bir özelliği dile getirir. İyilik kavramı bir anlamıyla iyi insanlarda “yaşar”. Bunun gibi, örneğin özlülük kavramı ile yürüyebiliyorsak, anlamını yaşayıp, mânâsını özümseyerek özlü bir insan olabiliriz. Yalnızca birey olarak insanlar değil, topluluklar, toplumlar, kültürler de özlü olabilir. Bu açıdan kavramların oluşturma güçlerinden söz edebiliriz. Güzellik kavramının oluşturma gücü onunla yürüyüşe çıkacak olan insanın olma gücüne bağlı olarak değişir. Güzel olma gücü noksan biri için, güzellik kavramının oluşturma gücü de düşük olabilir. Olma ve oluşturma güçleri arasında her zaman paralellik olmayabilir. Bir kavram, örneğin dürüstlük, “çok çekici” görünen özelliğinden dolayı, oluşturma gücü yüksek görünmesine karşın, insanlar bunu her zaman pek beceremedikleri için olma gücü düşük olabilir.
Bu kısa açıklamaların ardından yürüyüşümüze devam edebiliriz.
Dönüşüm
Özlü yol, özge ile karşılaştıktan sonra ne oldu? Yürüyüşün havası önemli ölçüde değişmiş olabilir. Özgeliğin, özlülüğü bir anlamıyla genişletip, ferah hâle getirmede etkisi vardı. Özlü, özden, özge temel yapı taşları döşendi yola: Bunların bir araya gelmesinin yarattığı havayla kavramların her birinin erkesiyle ortaya çıkan erkenin gücüyle yeni bir kavrama doğru dönüşümün eşiğine gelindi: Özerkliğe. İstiklâl, bağımsızlık, kendi gücüyle yaşama, Anadolu kavram yollarının açıldığı bir alanın temel özellikleri. Özlü yol, özerkliğe ulaşarak bir dönüşümü yaşamakta. Özlülük, bir bağımlılığa, totaliter bir bakışa da götürebilirdi. Nasıl oldu da özerkliğe ulaştı? Özdenlik, yalansızlık, saflık, temizlik, özgelik ile birleşince özerklik dönüşümü yaşandı. Özgelik, bir anlamıyla “bir başka oluş”, özerkliğe dönüşümün tetiğini çekti.
Özlü yoldaki dönüşüm, içten yolda da yaşandı. “Özel”e ulaşmış, “özel”le karşılaşmış bir yolculuğun verdiği cana yakınlıkla, katı olanı kırma, ironik olana dönüşmekle sağlanabilirdi. İroni, cana yakınlığa daha eleştirel bir ufuk açar. İroni, yarattığı belirsizlikle, cana yakınlığın “hesapsız” olabilecek boyutunu engeller; “başka” ve “özel”le süren yolculuğa yeni bir alan açar. İçten yol, daha irdeleyici, sorgulayıcı alana yönelir böylece.
Dikkat edilirse iki yolda da yaşanan dönüşümlerde, özerklik ve ironi aşamalarında bir hava güçlenmesine tanık oluyoruz. Özerklik, bağımsızlığı; ironi, düşünsel açılımın getirebileceği irdeleme gücünü gösteriyor.
Benzer dönüşüm, özür yolunda da yaşanmaktadır. Özlemli oluşa açılıp, özümseyenlikle karşılaşan özür yolu yolcusu, yürüyüşü sırasında geçirdiği bu deneyimlerin birikimiyle özverililiğe dönüşmektedir.
Yolculuk, üç yoldaki yolcunun geçirdiği dönüşüm sonucunda Anadolu’nun tarihinde, şimdisinde ve geleceğinde önemli yer tutan, tutacak olan üç temel kavrama ulaştı: Özerklik, ironi, özverili oluş. Bağımsızlık, şakacılık, fedâkârlık. Özverili oluş, bir otoriteye bağımlılık anlamında, kendini tümüyle otoritenin isteklerine verme anlamında özverililik değildir. İroni, bu değerleri yaşama değerlendirmede katılığı önlemektedir. Şakayı, mizahı öne çıkarmaktadır.
Dönüşüm ardı bir yol devamında, yolculardan bir atılım beklenmektedir artık.
Atılım
Özlü yol, özerkliğe dönüşümün ardından, özerklikten aldığı güçle özgürlüğe doğru bir hamle yapmaktadır. Erk sizde olunca, öz-erk olduğunuzda, özgürlüğe açılmaya başlarsınız. Özerk olunamayınca, özgür olunamaz. Güçsüz, bilinçsiz, donanımsız biri ne özerk ne özgür olabilir. Özerkseniz, özerk olma bilincine sahipseniz, üzerinizdeki baskılardan kurtulup, özgür olabilirsiniz. Önce özerk olmalısınız ki, bu bağımsızlığınızın taşıdığı enerji ile gönlünüzce eyleyebilesiniz. Özlü yol, özgürce bir atılımla Anadolu’ya dolaşmaktadır.
İçten yolun yolcuları ironinin açtığı ufuk içinde Anadolu yaşam biçiminin önemli bir özelliği olan cesarete, yiğitliğe doğru yürümektedir. İçtenlik, ötekine farklıya, özelliği olana açılıp, onlarla karşılaştıktan sonra, farklılığı kucaklamanın yumuşaklığı, sevgisi, sevinci, şakacılığı ile ironi ufkundan cesurca atılım yapmaktadır.
Cesaret, atılımı gerçekleştiren kavramdaşımızdır bu yolculukta. Cana yakınlık, içtenlik yoluna devam edebilmek için elbette cesaret ister. İçten yol, erkesini nereden almaktadır? Önce farklıya, özele duyduğu güven, verdiği önemden. İçtenlik, kendine güvenle yürünebilen bir yol açıyor Anadolu’ya. Kendine güven, sürekli olarak “başka olan”a açılıp, “özel olan”la karşılaştığı için, yolcuyu kavrama, yorumlama, düşünme etkinliğinde ironik bir alana götürüp, orada yumuşayıp ortadan kalkmaması için cesaretle güçlendirir.
Özür yolu yolcuları ise özverililiğe dönüşümlerinin ardından yolculuklarını sürdürebilmek için özenlilik, kavramdaşıyla atılım yapıyorlar. Özenlilik, özür yolunun sürmesini sağlayan bir güç veriyor yola. Özenli arzuludur. Özverili, özümseyen, özleyen yanıyla özür yolu yolcusu, özürlülük yaşantısını, yolculuğa, Anadolu’ya duyduğu itinâdan, ihtimamdan, titizlikten aldığı güçle zenginleştirmektedir. Özenli olmak, özürlü oluşun yaratabileceği yetersizliği gidermede önemli bir çabadır. Özürlü özrünü bilerek, özledi: Özlemini duydu Anadolu’nun. Özlemini duyduğu Anadolu’yu sindirdi içine, özümsedi. İçselleştirdi. Özlemine sahicilik sindi. Özrü içinde, özlenen, özümsenen bir Anadolu çıktı, özür yolu yolcularının karşısına. Bu Anadolu, onlardan özverili olmayı talep ediyordu: Özlerinden vermeyi. Madem özür yolundasın, hasretle yanacak, yürüdüğün yollarda gördüklerini özümseyecek, bu topraklara özünden vermen gerektiğini anlayacaksın. Özünün içinde, dikkatle, özenle büyüttüğün Anadolu düşüncesine, diğer yollarda yürüyen yoldaşlarından aldığın destekle özenli oluşun anlamını katacaksın.
Varış
Özlü yol, kavramlarından geçe geçe özgünlüğe varır. Özgünlük (orijinallik) bir yenilik, bir eskiye benzemeyiş, ilk kez oluş, bir buluş olarak ulaşılan bir kavram. Özlü yol yolcularının başlangıçtaki tavrı ve havasıyla özgünlüğün ardında olduğu belli değil miydi? Özü arıyoruz, özgünlükle, özü yeniden oluşturmaya çabalıyor, öze yeni bir katkıda bulunmuş oluyoruz. Anadolu, özgünlüğü bağrında taşıyan bir kültür. Bu yolu, özlü yolu izlediğimizde özgünlük başlangıçta özümüze inanç, sahicilik, yalansızlık, farklı yorumlara açıklık, bağımsız ve özgür düşünebildiğimizde kavuşacağımız bir nitelik. Kavram yolunun varışından geriye baktığımızda, bu varışa ulaşabilmek için ne gibi özellikler taşımamız gerektiğini görebiliriz.
Örneğin, içten yol varışa başlayıcılık kavramıyla varıyor. Başlayıcı olmak, sürekli yeniden başlayabilmeyi, kendini tazelemeyi; kavramları, anlayışları, yaşam tarzlarını sürekli olarak yeniden ele almayı gerektiriyor. İçten yol, bu varışa, anımsarsak, başka olana açık olma, özel olanla karşılaşma ile, ironi dönüşümünü geçirip, cesaretle yaşayarak ulaştı. Başlayıcılık, Anadolu’nun direncini gösterir. Tükenmeyişinin, her dem yeniden başlayabileceğinin işaretidir.
Özür yolunun varışı özürlülükten özlemliliğe oradan özümseyen olmaya, özverililiğe, özenliliğe geçerek özgüllüğe erişti. Özgüllük[5], kendine özgü, toplumuna, türüne, cinsine özgü olma anlamlarının yanında, özüne özgü, kendi farklılığına özgü anlamlarıyla dikkat çekiyor.
Özgüldür Anadolu. Kendine özgüdür. Kendine özgü olma ile kendini, yerini, özünü, geçmişini korur Anadolu. Özrü, özgüllüğü ile biter. Hangi toprağın böyle bir özelliği vardır. Özrü ile çıkıp, özgüllüğü ile varan. Özrü ile özgüllüğü kaynamıştır birbirine, aynı yolu tutmuşlardır. Özrü Anadolu’nun özgüllüğü ile biter. Özgüllüğü özrü ile biter. Hiç bitmez. Anadolu kendine sahiptir. Özgüldür.
İlk Söz
Üç yoldan yürüdük. Vardığımız nokta geçici. Kavramlara rastladık yürürken, yürüdük ardımızda onlardan temel yapı taşları bıraktık. Üç yolda on sekiz temel yapı taşı.[6] Bu kavramların yeterince açık olmadığı açık. Ama bu kavramlar açık. Açık uçlu. Yeni yorumlarla zenginleşmeye gebe. Biz bu yolculukta kavram yolunu imâlarla yürüdük.
Neden üç yol var? Üç yolun dışında da yollar olabilir. Şimdilik yolcuların gücü üç yola yettiği için. Tek tek yollardan da yürünebilir, üç yolun tümünü de harmanlayarak, “harmonize ederek” yürümek olanaklı.
Varış noktamız, bitiş noktamız değildir. Kavram yolu yolculuğu bitmez. Kavramların anlamları kesinleştirilip, sınırlandırılamaz. Belirgin kılınabilir. Elbette, bulanıklığın kolaycılığına da kapılmamak gerekir.
Üç yolda da yürüyüşün aşamalarına baktığımızda sırasıyla: “Çıkış, açılma, karşılaşma, dönüşüm, atılım, varış”ı görürüz. Bir şakayla, bir tür Hurufilik yaparak, bu aşamaların ilk harflerini birleştirdiğimizde ÇAKDAV gibi bir sözcük elde ederiz. Bu sözcüğü ÇAK-DAV olarak ikiye ayırdığımızda, ÇAK, doğrusu ÇÂK, Anadolu’nun komşusu ve sıkı kültür alışverişi içinde olduğu Fars kültürünün dilinde, yarık, çatlak, yırtık, parça… demek. Yorumum için bir anlamı daha var: Sabah ağartısı. DÂV ise Farsçada oyun sırası anlamına da geliyor. ÇÂK-DÂV, “sabahın ilk aydınlığının sırası” olarak biraz zorlama ile de olsa yorumlanabilir.
Kavram yolu döner dolaşır hep sabah aydınlığına açılır. Sonra gecenin içinden geçer. Sabah aydınlığı sırası gelir, açılır.
Kavram yolları açılacak sabahların sırasını bekliyor.
Platon’da “kavram seyretmek” yüksek düzeyde bir önemli insan olma özelliği idi. Kavramları seyredebilen insan kötü bir insan olamazdı.
Anadolu’da ise kavramlar, ovaların, ırmakların, dağların bulutların üzerinde dolaşır. İnsanlarla iç içedir. Kimi görür onu, kimi farkında değildir onun. Tarlalarda başakların üstünde bir yeldir; kavak ağaçlarının, zerdali ağaçlarının dallarına, vişne yapraklarının yağmur sonrası ıslaklığına konar. Kavramlar hora teper, harman dalı oynar, çiftetelliyle gösterirler varlıklarını. Mantık kitaplarındaki sembollerin içlerine tıkılmamışlardır yalnızca; bir kilisenin can sesinde, havranın camlarından süzülen ışıkta, caminin avizelerinde yankılanan mevlût nâmelerinde; herhangi bir inancın herhangi bir tapınağında kendilerini duyan, düşünen, anlayan insana açmak için beklerler. Anadolu’da kavramlar soluk alırlar, yaşarlar. İçtiğiniz pınar sularından bedeninize geçer, sizde “mücessem hâle” gelip sizi düşündürür, oldururlar.
Şimdi bize düşen: Yeni kavram yolu keşfetmek ya da bir kavramın ya da kavramlar bütününün kanadında Anadolu’yu dolaşmak!
--------------------------
2008 Aralık-2010 Mayıs, Ankara
[1] Dost, “Du-est”tir, ikidir; biri kendi, biri ben. İkimiz bir değiliz. Biri kavram, biri ben. Ben kavram değilim. O insan değil. Ama dostuz. Kavramlarla dostluğumuz onları da canlandırabilir, bizleri de!
[2] Bu açıklamalar için Türk Dil Kurumu’nun Derleme Sözlüğü ile Köken Bilgisi sözlüğüne bakabilir.
[3] Kavramları insanmış gibi görme, bir insan biçimci (antromorfik) bir tutum mudur? “Soyut kavramları mantıksal yapıları içinde, betimleyerek, tanımlayarak, aralarındaki mantıksal ilişkileri düşündüğümüzde, “kavram yolu”, “kavram yolu yolculuğu” gibi kavramların ne anlamı vardır? Onlar metaforlardır. Kavramların mantıksal yapılarıyla birlikte “farklı yüzleri” olduğunu düşünerek yolculuğa çıkıyoruz.
[4] Sine quo non, onsuz olunamaz niteliği!
[5] Batı dillerinden Almanca, İngilizce ve Fransızcaya sırasıyla spezifisch, specific, spécifique olarak çevirebileceğimiz bu kavrama Eski Yunanlılar eidikos diyorlardı. Bu sözcüğün türemiş olduğu eidos sözcüğü, farklı anlamlarının yanında, tür, sınıf, çeşit anlamlarına da geliyor.
[6] Birinci ve üçüncü yolların, özlü yolun ve özür yolunun yapı taşları, benim gönlün temel nitelikleri dediğim on iki özellikten oluşuyor. İçten yolun altı temel yapı taşı ise özgelik kavramının altı bileşenidir.