DOST
DOST
Toplumda belli bir tavrım oldukça dostlarımın sayısı sınırlı kalacaktır. Yaşamımın günleri gibi. Aradıklarımdır onlar. Yaşandığım kişilerdir. Karşımda duran kendimlerden biridir, dost. Onu arayışım, yaşayışıma anlam arayışıdır. Dostlarımız, kendimizi onlarda deneyebildiğimiz somut varlıklardır.
Karmakarışık toplum düzeninde kendime saygınlığımı üretirler. Beni bana akıtan hunidirler. Bu çağda dost, kişinin yalnızlığını aralayan, onu topluma ilikleyendir. Dostu olmayanın dünyası olamaz. Çünkü tek dünya yoktur. Paylaşma üstüne kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Gittikçe kalabalıklaşan. Dostlar oralarda. Seveceksin. Buyruluyor. Kimi seveceksin? Sevmenin kendiliğindenliği buyruklarla mı yönetilecek? (Belki, bu buyruklar toplumun işleyişinden geliyor. Yine de biz, bu işleyişi görmezlikten gelmeyi seviyoruz.)
Dostun en zayıf yanlarını bilerek sevdik. Onun üstüne kafa patlattık. Başımıza belâ oldukları oldu. Anlayarak, ucunu bucağını görerek, toplumun işleyişinde, toplumu düzenleyen ilişkiler ağında, sevgimizi besleyerek sevdik. Böyle sevgi, bilinç ışığının aşırı aydınlığında gözümüzü kamaştıran sevgi, gözümüzü kısmaya götürdü bizi. Sevmek zorunda oluşumuzu algıladık. Her şeye karşın. Aptalca hümanizm, geleneksel yaşayışın komşuluk, akrabalık, büyük küçük, üst ast bağlılıkları içinde değil; sevmeden edemediğimizi bir tokat gibi yüzümüze çarpan dünyada sevdik. Sevdirilmediğimize inandık. Sürekli propagandaların, ulaşım, haberleşme araçlarının korkunç gürültüsü arasında birlikte olduğumuzu duyduğumuz dostlarımızın olduğunu sandık.
Nasıl yaşadığımızı seçtiğimiz dostlarda görün. Hepimiz kurduğumuz dostlukların bileşkesiyiz.
Ne çok dostluk var! Sürekli karşılaşmaların, koşulların zorladığı dostluklar. (Okul, askerlik, iş, yolculuk gibi…) Acımanın, hayran olmanın, saygının, merakın, çıkarın, cinsel gereksinmelerin, bir örgüt içinde olmanın getirdiği dostluk sandığımız ilişkiler.
Seçerek dost olmak var bir de. Ama insanın henüz dost olmayı öğrendiğini sanmıyorum.
O, bizim dünyamızda gezinebilen. Dünyalarımızı kavuşturabildiğimiz. Değişik kendilerimizi ödünç almanın tadını yaşayabildiğimiz. Dost: Kendi kendimiz olmamıza izin veren.
Yerini bulan dostunu bulmuştur. Gözlüğümüzün ulaştırdığı dost, dosttur. Dost, bu dünyada dünya karmaşasını onunla en aza indirgemeye çalıştığım biridir. Kafa kağıdımın bir sayfasıdır. Kimliğimdeki bir satır.
Dostlar: Sıfat verdiklerim.
Nasıl bir toplumda yaşamalıyı ki dostluğum sağlıklı olsun?
Dostumuz, bir başkasının kızıp köpürebildiğimiz sözünü ettiği halde, kızmadığımız, belki de ona hak verdiğimiz kişidir.
Sakındığımızdır.
Bir zelzelenin, yangının, salgın hastalığın ardından sağ olup olmadığını, hiçbir çıkar düşüncesine dayanmadan merak ettiğimiz kişidir.
Dostları azat edelim ki dünyamıza dünyalarını getirebilsinler. Yaşanma gereksinmemizi kendilerini zorlamadan karşılayabilsinler. Kıskançlık, dostluktaki yetersizliğimizden kaynaklanır. Dost kendinden emindir.
Her ikili insan ilişkisi dostluk düzeyine çıkmışsa bir çıkın açılır gibi dünyalar açılır. (Belki dünyaların bir bölüğü) Ortaya bir dostluk trajedisi çıkmıştır. Bu, insanın ruhsal yapısına etkiyen milyarlarca etkenin zaman zaman dengede olmasıyla ortaya çıkan mutluluğun ortadan kalktığı, çöktüğü, tortulaştığı, ortak yanlarımızın anlam veremediğimiz biçimde kudurduğu insan niteliğidir. Engebeli toplumlarda egemenliğimiz altına alamadığımız güçlerin etkisinde olmamızdır. Çatışmasız bir toplumda, devinmeyen bir toplumda, trajedinin olmadığı yerde dostluk yoktur.
Dostluk bir emek, bir çaba sonucu kazanılır. Eğitim işidir. Kendimizi bulmak ne denli zorsa dost bulmak da o denli zordur.
Dostluğun da hastalıklı olanları vardır. Sağlıklı dostluk, sağlıklı kafa yapısı gerektirir. Dostu olan intihar etmez. Dostluk ölçü demektir. Ölçülü deli olmaktır, deli olunacaksa.
İnsanları sevin deriz. Çevremizdeki üç beş kişiyi severiz. Bir o kadarıyla da kavgalıyızdır.
Dost, biz öldükten sonra onda yaşadığımız kişidir.
Yazımın sonunu dostlar bağlasın.
------------------------------------------
Kasım 1977, Acıbadem-İstanbul