FELSEFECİ DENEN ÂMED
FELSEFECİ DENEN ÂMED
Mahmut’a “Mâmud”, Mehmet’e “Memed” diyen ülkem insanı, bana da kendimi bildim bileli çoğunlukla “Âmed” demiştir. Bu Âmed yıllar boyunca farklı sıfatlarla anılır olmuştur. Askeri öğrenci Âmed, Haydarpaşa Liseli, ODTÜ’lü Âmed. Sonra mühendis, öğretmen, fizikçi, matematikçi, eleştirmen, denemeci, edebiyatçı Âmed’ler… Otuz üç yaşından sonra üniversitede felsefe okutan felsefeci Âmed. Şimdi felsefeci sıfatım öylesine yerleşti ki ne yazsam felsefe yazdığımı ne söylesem felsefe söylediğimi sanıyorlar. Oysa farklı alanlarda, farklı tavırlarla, farklı şeyler yazıyorum.
***
Oysa felsefeci denen Âmed bazen felsefecidir.
***
Türkiye’de felsefeci olmanın çok ilginç özellikleri vardır. Bir kez, felsefeden ne anlıyorlarsa, her şeyden anladığınızı sanıp, her şeyi sorar ve cevap beklerler.
***
Beni çoğu kez başkalarıyla karıştırırlar. Nietzsche bu çeşit karıştırmadan hep rahatsız olmuştur. Ben Âmed olduğum için rahatsız olmam. Hoşuma da gidebilir. Beni azılı komünist ya da bağnaz bir tarikat ehli olarak görenler olmuştur. Hacı Bayram Veli’de namaz kıldığımı gördüğünü yemin billâh anlatanlarla karşılaşmışımdır. Ebleh bir felsefeci olduğumu, her şeyi yüzeysel olarak bildiğimi, kafam çalışmadığı için işi gönül felsefesi denen kolaylıklara döktüğümü söyleyen saygı değer tanıyanlarım vardır. Hele “gülsuyu kokan programlara” çıkıyormuşum da, iktidarın adamı olduğum için çok para kazanıyormuşum. Kokmaya başlamışım artık.
Bu sevgili tanıyanlarıma giden kokumdan dolayı özür dilerim. Burunları kapasınlar yanıma varırlarsa. Beni okumasınlar, yanıma varmasınlar.
***
Beni Türkiye’nin büyük filozofu sayanlar vardır. Galiba felsefe bilmiyorlar. Galiba filozof kimdir, düşünmemişler. Ben olsam olsam Türkiye’nin en fazla televizyona çıkan, en fazla gazetede yazı yazan memur felsefecisi olabilirim.
***
“Hocam, felsefeciler neden konuşmuyor? Türkiye’nin bu sorunları karşısında felsefenin gücünü gösterin. Ne kadar pısırıksınız. Doğruları anlatın gafillere!” derler. Derim ki: “Felsefenin böyle bir gücümü var? Diyelim ki gücü var. Felsefenin sesini ancak felsefe kulağı olanlar duyabilir. Türkiye’de kaç yöneticinin, kaç siyasetçinin felsefe kulağı vardır?”
***
Elbette felsefeci denen Âmed yalnızdır. Öğrencileri, meslektaşları ve okurları arasında. Yalnızdır çünkü etrafında çok kalabalık vardır.
***
Felsefeci denen Âmed yaşadığı hayatın resmini yazmaya çalışır. Onun için, felsefe daha çok, hayatın kavramsal resmini çekme sanatıdır. Bu resmi çoğu zaman kötü çektiği, makinesinin teknik kapasitesini arttırmadığı söylenebilir. O birkaç iyi resminin olabileceğini düşünür yine de. Resim çekmek yerine çekilmiş resimler kullananlara içi yanar.
***
“Neden bir gün bir eve kapanıp, yazacaklarını yavaş yavaş, derinlemesine yazmıyorsun? Senin televizyonlarda, olur olmaz konferanslarda(Kadınlar börek pişirir,Âmed’i “felsefe” konuşmaya çağırırlar. Gider mi? Gider. Eskiden daha çok gidiyordu.) gazete köşelerinde işin ne? Harcıyorsun kendini.” Derler. Harcayarak kendimi çekiyorum hayatın resmini.
***
Şöyle avutuyorum kendimi: Bir kısım sûfiler, günlük hayatlarında hep tebdil gezerlermiş. Onları tenekeci, kunduracı sanırmışız. Bende felsefeci görüntüsü altında evimin bodrumunda söz simyası yapıyorum.
***
Felsefeci denen Âmed hâlâ yaşıyorsa söyleyeceği sözleri olduğunu düşündüğü içindir. Bir gün yüksekçe bir tepeye çıkıp Anadolu bozkırında haykırmak ister: “Duy sesimi Anadolu, felsefeci denen bir garip Âmed sana seslenir.”
***
“Âmed” Farsçada “geldi” demektir. O Anadolu’ya gitmeye gelmiştir.