KIRIK HAYALLERİMLE BESLEDİĞİM GERÇEK

KIRIK HAYALLERİMLE BESLEDİĞİM GERÇEK

KIRIK HAYALLERİMLE BESLEDİĞİM GERÇEK

 

                       KIRIK HAYALLERİMLE BESLEDİĞİM GERÇEK

            İnsan şimdide geçmişi, geleceği yaşayabilen bir varlık. Geçmişi yorumlayabiliyor, yorumuyla geleceğe taşıyor. Geçmişten de umuyor, yaşanmışlıklara yeni ışıklar tutmak istiyor.

            Geleceğe abanıyor. Umuyor. Bekliyor. Şimdinin kafesine sıkışmak istemiyor.

            Sıkışanları var elbet. Geçmişe demir atmış olanlar. Şimdiyi, geleceği, oradan geleceğini umdukları ışıkla yaşamaya çalışıyorlar. Dünyayı şimdiye tutsak etmek istedikleri geçmişle görmeye çalışıyorlar.

            Oysa hayat tüm beklentilerimizden, umutlarımızdan daha yoğun, daha zengin.

            Bir insan düşünün, yalnızca kafasındakileri yaşamak istiyor. Hayata meydan okuyor, onu yoğurmaya çalışıyor. İnsanın bir ömür boyu, hiç hayal kırıklığına uğramadan, planladığı, hesapladığı, umduğu gibi yaşaması olanaklı mıdır?

            Şöyle diyenlere rastlayabilirsiniz: “Tanrım bana ne istediysem verdi, neyi önceden düşünmüşsem onu gerçekleştirdim.”

            Böyle bir insanın bir yerlerde kendini aldattığını düşünürüm, bu bir. İkincisi böyle bir yaşam çok yoksul bir yaşam olsa gerek. Yeniye, farklıya uğramayan bir yaşam.

            Hayaliniz var, oluyor, oluveriyor. Gerçekleşiyor. Ömrünüz böyle geçiyor. Hiç kırık hayaliniz yok. Demek ki siz yaşamamışsınız, yaşayamayanlardansınız! Kırılmaya bırakın hayallerinizi. Bırakın kırılsın, korkmayın. Kırıklarıyla güçlenen hayallerinizin can veren soluğu, gerçek karşısındaki tutukluğunuzu giderebilir.

            Bakın bana: Ben hep şaşı yaşadım. Kimse fark etmedi. Askeri okullarda okudum, askerlik yaptım, neredeyse yarım yüzyıllık öğretmenim bu şaşılığımla. (Şaşılığıma hangi oftalmolog zincir vuracakmış şaşarım!) Kimse görmedi şaşılığımı. Belki yeterince bakmadılar gözlerime. Bir gözüm hayale bakar benim, bir gözüm gerçeğe. Bir gözüm diğerini uyarır, zaman zaman engellemeye çalışır. Gözlerim birbiriyle çatışır durur.

            Bir gözüm umar. Diğeri umma der. Kimi zaman biri diğerine uyar: İkisi de hayale dalar ya da ikisi de gerçek sandıkları düşüncelere saplanıp kalırlar. Uzun sürmez bu durum. Bir gözüm diğerine başkaldırır hemen. Hayal gören gözümü uyarır, gerçeği görmek isteyen gözüm. Kavga başlar aralarında. Hayal gören gözüm yenilgiyi kabul eder. İki gözüm de “gerçeği” görmeye başlar. Daha doğrusu öyle sanırlar. Çevremdeki diğer gözler de katılırsa görünene, gerçeği gördüğümü sanmaya başlarım. Hayal gözüm yenilir, çekilir geriye. Kırılmıştır.

            Elbette kimsenin benim gibi şaşkın şaşı olmasını istemem. Gören gözler arasındaki çatışmanın verdiği acı, dayanılmaz.

            Hangi gözümün gördüğüyle mutlu olurum? Doğrusu ne hayallerim, beklediklerim, umduklarım ne de gerçeğe yönelmiş gözümün gördükleri beni mutlu kılar. “Aa! Yanılmışım!” derim. Pek çok söylemişimdir bu sözü ben. Hayal gözümün ölçü tanımaz azgınlığı yüzünden. Ama hayal gözüm alıp başını gitmezse nasıl görebilirim ki gerçeği ben? Gerçeği gören gözüm hayallerin egemenliği altına girdiğini görecek ki, başkaldırabilsin. Gerçeği gören gözüm kendi başına kalsaydı, onun tembelliği yüzünden keşfedilecek, bulunacak şeyleri göremez olurdum. Hayal gözüm, gerçeği gören öteki gözümü dürter uyarır, kızdırır. Bir gözümün öbür gözüme ihtiyacı vardır. Ayrı ayrıdırlar, birbirleriyle zıtlaşırlar ama birbirlerinden ayrılamazlar.

            Birisi hayalci gözüme yumruk atıp patlatsa gerçekçi gözüm yalnız kalır, garip kalır. Kupkuru heyecansız, coşkusuz bir dünyayı görmeye mahkûm eder beni. Hayal köründen hiç gerçekçi olur mu? Ya öbür gözüm? Gerçek köründen hiç hayalci olur mu?

            Şaşı olmak çok zor. Gözlerinizi onartırsanız bir onarıcıya, iki gözünüz de aynı şeyi görür olur. Ya hayalci olursunuz ya da gerçekçi.

            Gözlerimin ardındaki beynimde de bir sorun var: Neresiyse orası, bir yanım umuyor. Onun işi beklemek, tasarlamak, ummak. Umma merkezi var beynimde. (Henüz bilimciler keşfedemedi!) Beni çoğu zaman üzen bir merkez. Beynimin diğer yanlarıyla mesaj gönderiyorum: “Ummayı kes artık. Hayat böyle bir şey. Alış artık. İnsanlardan bir şeyler bekleme. Ülkenden, toplumundan, kendinden hele. Sen busun!” Gerçekçi gözümü devreye sokmaya çalışıyorum. Umma merkezim gücünü nereden alıyorsa, hiç durmuyor. Güzel bir dünya umuyor örneğin, hem estetik hem de etik güzellikler taşıyan bir dünya. Sömürünün, zulmün, haksızlığın olmadığı.

            Umma gücümün verdiği acıyı azaltma yollarından biri ne olabilir dersiniz? Kaçma, saklanma, yılma, geri çekilme, yalancı bir dünya kurma, “aldanmayı” göze alma.

 Umunca olmuyor, gerçekleşmiyor beklediklerim. Yıkılıyorum, acı çekiyorum. Utanıyorum. Tutturamıyorum bir türlü gerçeği. Acımı azaltmanın bir yolu kaçmak gerçekten, onu bozmak, çarpıtmak. Gerçek kırıklığı yaşamak. (Türkçede böyle bir deyiş yok ama gerçeği kendi dar dünyalarına göre kurup, çarpıtanlar yaşıyor, gerçek kırıklığını; bir ölçüde gerçeği görmenin vereceği acılardan kurtulmaya çalışıyorlar.)         

            Hayal kırıklığının verdiği acılardan kurtulmanın bir diğer yolu, gerçekle yüzleşmekten korkmamak. Hayal kırıklıklarından öğrenmek. Bu tıpkı ameliyat acısına benzer bir acı. Sürekli ağrıyan bir organınızdaki sorunu ameliyatla çözersiniz, onun ağrısı son ağrıdır, eğer tanı ve sağaltım yöntemi doğruysa. Gerçekle karşılaşmanın yarattığı travma, büyük bir sarsıntılı acılar dizisi oluşturabilir. Sonunda öğrenirim, aydınlanırım. Yıkılmazsam öğrenebilirim. Umma merkezimi eğitirim.  Ona neyi umup neyi ummayacağımı öğretmeye çalışırım. Elbette onu özgürleştirerek. Umutlarımı hayalci gözümle zenginleştirerek. Umutlarımı gerçekçi gözümle tanıştırarak.

            Umma gücümü evcilleştiremem. Onu evcilleştirip beynimin denetleyen, öğretilmiş kurallara uyan yanının egemenliği altına sokamam. Umma gücüme saygı duyarım. Ona saygım, onun bana saygısını sağlayabilir. Umma gücüm, beynimin diğer melekeleriyle, bedenimle, duygu ve düşüncelerimle, çevremle tanıştıkça, giderek varoluşuma yakışan umutlar  yollar bana. Yıkılan kimi umutlarımın sonunda, hayallerim kırılır. Kalkarım ama. Canım çıkmadıkça umutlarım bana yaşama sevinci sunar. Bu sevinç, acıyla, kırık hayallerle donanmış sevinçtir. Gözlerimdeki şaşılık, duygularıma da, düşüncelerime de sinmiştir. Mutluluğumda mutsuzluğum, umutlarımda umutsuzluğum, çareliliğimde çaresizliğim hep vardır. Bundan dolayı ben mutsuz mutlu, umutsuz umutlu, çaresiz çareliyim. Hayal kırıklığım, kırık hayallerimin olduğunu düşündürür. Çalışır, kırıklarımı düzeltir; gerçek okulunun kim bilir kaçıncı sınıfını bütünlemeye kalsam da geçerim.  

           

24 Şubat 2025, 00:35 | 53 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90 YENİ KİTABIM: TEZ ZAMANI Çizgi Kitapevi

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*