ÂMED MA’RUZÂTI

ÂMED MA’RUZÂTI

ÂMED MA’RUZÂTI

1947’de Sandıklı’da doğdu. 1959’da Sandıklı Çetinkaya İlkokulunu, 1962’de Selimiye Askerî Orta Okulu’nu, 1965’de Haydarpaşa Lisesini bitirdi, 1971’de Orta doğu Teknik Üniversitesinden elektrik mühendisi olarak mezun oldu. 1980’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde, Yan Dal Klasik Yunan Dili ve Edebiyatı olmak üzere felsefe doktorasını tamamladı. Tez konusu: "Edmund Husserl’de Mantığın Yeri".Aynı yıl girdiği ODTÜ’de 1989’de profesör oldu.

Dergilerde yayınlanmış ilk yazısı ölüm üzerinedir: "Yaşanacak Bir Şeydir Ölüm, Sevinçten Ağlanacak" (RuhDünyası Dergisi, 1963). Daha sonra yayınladığı şiirlerinin yanında Edebiyat alanında ilk ciddi incelemesi 1967, Ağustos sayısında İstanbulda yayınlanan Soyut dergisinde basıldı: "Bilime Yaslanmak". Bu tarihten başlyarak beş yıl süre içinde "Çözümleyici Eleştiri" adını verdiği kuramsal ve uygulamalı bir edebiyat çalışması içine girdi.Bu çalışmaları Behçet Necatigil,bir cümleyle şöyle özetledi: "Denemelerinde edebiyat yapıtının fiziksel niteliğinden toplumsal-tarihsel niteliğine uzanan bir bakış açısı kurmaya yöneliyor" (Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınları, 1975, s.148). Onun 20-25 yaşları arasında edebiyat alanında geliştirmeye çalıştığı görüşlerini incelemeden, felsefedeki gelişimini anlamak olanaksızdır. O yıllarda bir edebiyat bilim kurmaya çalışıyor, böylesi bir bilimin kuramının temellerini atmak için, dilbilim, bilim felsefesi ve mantık çalışıyordu. Bu araştırmalarının bir bölüğünü Ararken adlı kitabında topladı. O yıllarda öykü, şiir, eleştiri ve denemeler yazdı. Sayısı iki yüzü geçen bu çalışmaları onun sonraki yıllardaki felsefe açılımına kaynak oluşturur. 1975’den sonra, edebiyat eleştirisi yoğunluklu çalışmalarını edebiyat denemelerine kaydırdı. Giderek şiirimsi yoğunluk taşıyan bu çalışmalarını hâlâ sürdürüyor. Elinde yayınlamadığı dört beş kitaplık edebiyat metinleri olduğunu kendisiyle yapılmış röportajlarda dile getirmektedir. Bir ara bir roman da yayımladı: Filiz Nerdesin? Bu romanda Türkiye’deki felsefe çevrelerine yakın entellektüel ortamı anlatmaktadır. Son yıllarda gerçekleştirdiği edebiyat çalışmalarında, şiir ve şairler üzerinde yorumlarında fenomenolojik yolculuklar yapmaktadır.

Türkü ve şarkı yorumlarıyla da edebiyat yorumlarını bütünlemeyi hedeflemektedir. Daha 1970’li yılların başında giriştiği antropoloji çalışmaları, edebiyat tarihi ve eleştirisi okumaları 1990’dan sonra yaşadığını(!) söylediği Gönül Felsefe’sinin ilk hazırlık aşamasını oluşturmaktadır.

Edebiyat eleştirisinde karşılaştığı yöntem sorunları, onu daha felsefe öğrencisi olmadan önce felsefeye itti. Bir yandan Edmund Husserl’in temellerini attığı fenomenolojiye ilgi duyuyor,buradan edineceği açılımlarla Nicolai Hartmann’ın ontolojisine dayanmak istiyor; diğer yandan Bilim Felsefesi ve Modern Mantık araştırmalarıyla, yapılandırmayı düşündüğü edebiyat bilimin oturacağı temelleri sorguluyordu.

Felsefede doktora öğrenciğine başladıktan sonra bu düşlerinden vazgeçti. Yapmaya çalıştığı şeylerin zorluğu onu, felsefede kendi yolunu bulmadan, önceden konulmuş, onda yaşantısı olmayan ilke ve yöntemlerden çıkarak bir yere varamayacağı düşüncesine götürdü. Batı Düşüncesinin köklerini anlamak amacıyla üç yıl Latince, beş yıl da Eski Yunanca derslerini izledi. Bir mühendis ve edebiyat eleştirmeni olarak felsefede akademik hayata girmekte zorluklarla karşılaştı. Takiyettin Mengüşoğlu’nun kendisine sıcak yaklaşımları olmasaydı, felsefe alnında akademik bir çalışma yapamayacaktı. Sekiz yıl süren doktora öğrenciliği sırasında kendisinden çok farklı düşünen bu hocasından teşvik gördü. Bilim Felsefesi çalışmayı amaçlayarak öğrencisi olmayı düşündüğü hocası ona Wittgenstein çalışmayı önerdi. İki yıl Wittgenstein üzerinde yoğunlaştıktan sonra, edebiyat araştırmalarından bu yana ilgi duyduğu Husserl ‘in fenomenolojisine yöneldi. Wittgenstein ve Husserl’de dil mantık ilişkisini incelediği doktora çalışması red edilince, yalnızca Husserl üstünde odakladı araştırmalarını. Nermi Uygur’la birlikte büyük bir heyecanla Husserl’in MantıkAraştırmalarını okudu.

1980’de ODTÜ’de mantık ve bilim felsefesi okutmaya başladı. Mühendislik öğrencisi iken kendilerinden çok yararlandığı Cemal Yıldırm ve Teo Grünberg’in yanında yine eski bir özlemi olan bilim felsefesi ve mantık alanındaki araştırmalarını yoğunlaştırdı. 1983’den başlayarak Ussallık Sorunu üstünde çalışmalar yaptı. Bir bölüğünü Yolculuk Hazırlıkları adlı kitabında yayımladı. Avrupa’da katıldığı bir toplantıdan etkilenerek yüksek lisans ve doktora düzeyinde Teknoloji ve Çevre Felsefesi derslerini vermesi 1980’li yılların sonuna rastlar. Giderek bilim felsefesinden teknoloji ve kültür felsefesine uzanan geniş bir ufuk içinde, estetik ve etik sorunlarla ilgilenmeye başladı. Bu çalışmaları onu "Gönül Felsefesi" adını verdiği, ölümüne kadar sürdüreceğini söylediği bir felsefi yaşantılar alanına götürdü. 1990’lı yıllardan sonra yazdığı her yazının, giriştiği her araştırmanın "Gönül Felsefesi" ilgili olduğunu söylemektedir.

Bu felsefe, alışılagelen akademik üslubun biraz dışında, kimi zaman köşe yazıları biçiminde oluşturulmaya çalışılmaktadır. Şu anda bu felsefenin ana hatlarının saptanması Ahmet İnam’ın oldukça dağınık gözüken onlarca yazısının incelenmasini gerektirmektedir. . Kendisi derslerinde Alman İngiliz, Fransız düşünürlerinin metinlerine yoğunlaşarak, bu görüşlerle hesaplaşmaktadır. Bu hesaplaşmaları ve onlara dayanan kendi felsefesinin temel hatlarını henüz derli toplu biçimde yayınlamış değildir. Bunun için henüz zamanın gelmediğini düşünmektedir. Bu tavrında Husserl’den edindiği felsefi yolculuk anlayışı egemendir. Son zamanlarda kendisine yakın bulduğu Nietzsche, Heidegger, Levinas, Derrida Gabriel Marcel’le çıktığı yolculukta, yolun arkada olduğunu, felsefenin filozofun hayatıyla ayrılamaz bağları içinde yaşanarak gerçekleşeceğini savunmaktadır.

Bu tavrı onu, daha edebiyatçılığı evresinde savunduğu felsefe araştırmalarına yönlendirmektedir: Kendi kültürel köklerimizi tanımanın verdiği heyecanla, yerelliğimizden kaynaklanan insanı kucaklayan evrenselliğin aranmasının ardındadır. Yapmaya çalıştığı, bu topraklarda (Anadolu,Orta Doğu) yaşanan yaşamın felsefi resmini çıkarmak, bu yaşamın çekirdeğindeki evrenselliği ortaya koymaktır.

                                 

                              

24 Temmuz 2021, 16:53 | 719 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*