FELSEFEDE TEMELLER ÜSTÜNE: SUVAR KÖSERAİFE AÇIK MEKTUP

FELSEFEDE TEMELLER ÜSTÜNE: SUVAR KÖSERAİFE AÇIK MEKTUP

FELSEFEDE TEMELLER ÜSTÜNE: SUVAR KÖSERAİFE AÇIK MEKTUP

Sevgili Suvar,

 "Felsefede Temellendirmenin İşe Yaramazlığı: Bir Temellendirme Denemesi" başlıklı yazınla (I. Türkiye Felsefe, Mantık ve Bilim Tarihi Sempozyumu'na sunduğun bildirin, 1989'da İzmir Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını olarak çıkan kitabın 201-202. sayfalarında yer alıyor) daha başından etkilemeye çalışıyorsun beni. "Felsefede temellendirme işe yaramaz" önermesini temellendirmeye çalışıyorsun. Bu savını temellendirebilirsen felsefede temellendirmenin işe yaramazlığı gösterilmiş olacak, temellendiremezsen  zaten işe yaramazlık savı, yazındaki çabayla, pekiştirilmiş olacak. Öyle bir şey yapmak istiyorsun ki, temellendirememe olanaksızlığını temellendirerek; "akıla" dayanarak, "aklın" çabasıyla, "aklın" yetersizliği vurgulanmış olsun. "Akıl", kendi kurallarını işleterek, kendi kurallarının işlemezliğini, hiç değilse belli sınırların dışında, göstersin (Gödel'in çabasına mı öykünmüşsün yoksa?).

Gözlemler yapmışsın, felsefede tartışmalar, temellendirmeler "hiçbir" işe yaramıyormuş (galiba "tartışma"yı, "argument" anlamında kullandın, "discussion" anlamında değil!). "Hiçbir" sözü biraz abartmalı olmadı mı sevgili Suvar? En azından sen düşündün ve yazdın bu konu üstüne, üstelik, şu tarihe dek yayımladığın tek felsefe yazısı! Birçok felsefeci yazıp çizdi; hepsi "hiçbir" işe yaramıyor mu? Nasıl bir "işe" yaramasını bekliyordun ki? Temellendirme atılımları başarılı olup, amaçlarına ulaştığında, temellendirmeyi gerçekleştirdiğinde mi, bu çabalar, işe yarayacaklar? Amaçlarına ulaşamamış temellendirmeler de işe yaramaz mı? Hiç değilse öğretici olamazlar mı?

Felsefede temellendirmenin olanaksızlığını akla uygun buluyormuşsun. Demek ki, "akla uygunluk" anlayışın, "temellendirme" anlayışından daha "kapsamlı". Felsefede temellendirme yoksa, felsefe etkinlikleri akıl dışı olmayabilir, demek ki. Temellendirme ile aklî (ussal) oluş, sence aynı anlama gelmiyor (yazının sonunda biraz farklı düşünüyormuşsun izlenimi yaratacak sözlerin var!).

Temellendirmeyi bir mantıksal çıkarım olarak alıyorsun. Yazındaki tartışman, mantık açısından ilgimi çekmiyor; burada "oyun" oynuyorsun. "Mantıkla temellendirme oyunu". O oyunu kabul edenler, bozmaya çalıştığın oyunu kurtarma uğraşına girişebilirler. İstersen onlarla tartışabilirdin; ama felsefede temellendirme uğraşı yalnızca senin dile getirdiğin biçimde yapılmıyor. "Panlojisizmin", yıllarca mantıkla uğraşan biri olarak insanın farklı "varlık boyutlarıyla" (karanlık bir söz değil, Suvarcığım, ruhsal, fiziksel, toplumsal, kültürel boyutlarından söz ediyorum, örneğin!) yumuşatılıp, mantık yoğun bir bakışın eleştiriyle sınırlarının çizilmesi gerektiğini söylememiş miydin bana?

Felsefe tarihinden örnekler bulmalıydın, hangi filozof temellendirmelerini senin dediğin gibi yapmaya çalışıyor? Uyarıyorsun, yazında tartışan filozoflar "ideal tip'lermiş. "İdeal tip"ler, herhalde kurallarını senin gibi düşünenlerin koyduğu temellendirme oyununu oynayanlar oluyor. Onlara mantık yoluyla, mantıksal temellendirmenin olamayacağını göstermeye çalışıyorsun. Ama öylesine açık bıraktığın nokta var ki, mantıksal temellendirme oyununu oynayanlar onlara kurduğun tuzağa düşmeyebilirler (yazık ki, ben bu oyunu oynamadığım için, bunun nasıl yapıldığını tartışmayacağım!) Felsefede öncüllerin ve sonuçların matematik ya da mantık diline özürsüz ve "tam" bir biçimde çevrilebileceğini, biçimsel sistemlerin işleyiş kurallarının felsefi düşünüşe "tam ve özürsüz" olarak uyduğunu düşünemiyorum. Pragmatik, iletişimle ilgili, "varoluşsal" (existential) kaygıların mantık diline yansıtılabileceğinden kuşku duydum hep. Sana karşı çıkacak bir "ideal tip"in hareket alanı çok geniştir; “temellendirme"yi senin demek istediğin anlamda alıyormuş gibi görünüp, çeşitli "manevralarla" kurtarmaya her zaman kalkışabilirler. "Temellendirme" kavramına farklı anlamda yaklaşabilirler.

Benim sana itirazım, felsefedeki temellendirme çabasını çok dar anlamıyla, sadece "mantıksal yapısıyla" ile alman. Oysa "temellendirme"nin, örneğin Husserl'de, Heidegger'de farklı anlamlan var (Bodenlosigkeit, Bodenstandigkeit tartışmaları Heidegger'in Varlık ve Zaman'da, Husserl'in yorulmak bilmeyen "Evidenz" bulma çabaları...) Felsefe senin itiraz ettiğin felsefeyle sınırlı değil sevgili Suvar! Elbette sen bunu anladın, anlamıştın, en yoğun mantık çalışmalarının yanında "irrasyonel" yanını diri tutmaya çabalardın; sonra hayatın "existential" yönü, bu yazıyı yazdıktan sonra senin ilgini çekti; felsefede tartışmayı, temellendirmeyi, haklı kılma (justification) uğraşlarını daha geniş boyutlarıyla ele aldın. Bu yazına yıllar sonra sahip çıktığın oldu; derslerinde okuttun (Bilmem bu yazıyla da sınıfın önünde kendinle dalga geçtin mi?).

Temellendirmeyi, mantıksal çıkarımlar biçiminde gerçekleştirme çabalarına elbette saygı duyarım. Ama felsefe etkinliğinin kendisini temellendirme çabasıyla özleştirmeye de itiraz ederim. Betimleyen felsefe etkinliği vardır (Fenomenoloji). Şiirle, şiir aracılığıyla yapılan felsefe araştırmaları, Heidegger'in çabalarıyla dikkat çekiyor (Elbette "onlar felsefe değil, edebiyat" diyenleriniz olacaktır. Her felsefecinin Heidegger'i anlaması, hele hele benimsemesi gerekmiyor. Ben kendi adıma, Carnap'tan Hintikka'dan Quine'dan pek de uzak bulmuyorum Heidegger'i. Hocam Rorty'nin imâları ufkumuzu neden açmasın?).

Temellendirme, "Derridamsı" bir yolla şaka konusu da yapılabilir. Yalnız bizim dilimize ve kültürümüze özgü Karadenizli "Temel"in işe koşulmasına, irrasyonelliğin zaten Türkçe'deki "Temel" sözcüğüyle ilgili olduğu şakasına kızacak arkadaşların yüzünü görür gibi oluyorum. Suvar ne dersin? (Sen tartışmaları sulandırmayı sevmezdin. Ama sulandırmalarla imâ edileni anlardın!)

Temel atma çabası da var, felsefede. Kavramlar oluşturma. Kavramlarla yaşanan kültür (yaşama biçimi, gelenek, bilim teknoloji...) arasında bağlar kurabilme, Heidegger'in "patikalarını" metaforlarla, dilin önümüze sunduğu o sonsuz düşünme, düşünce bahçesinde yürüme olanaklarımız da var. Ben kendi adıma, bir açıdan Husserl'den, bir başka açıdan da Nietzsche'den yola çıkarak, felsefenin bir "resimleme" çabası olduğunu düşünüyorum. Bu resimleme,! Heidegger'in, Rorty'nin ve birçok post-modernistin cebelleştiği "representation" demek değildir. Wittgenstein'in "Bild" kavramıyla da ilgili değildir. Felsefe, geleneği ve dili içinde, kendimize seçtiğimiz ilgi alanınd betimlemeler sunma çabasıdır. Bu çabada, dayanaklarımız, kaygılarımız, umutlarımız, beklentilerimiz, içtenlikle dile getirilir. Betimleme açık ve anlaşılır bir dille yapılmaya çalışılır. Tutarsızlıklardan, olgusal yanlışlardan arındırmaya uğraştığımız bu betimleme, resim çizme çabasında, ahlaksal bir yükümlülüğümüz de vardır: İçinde bulunulan kültüre, yaşama biçimine, oradaki insanların sorunlarına dayalı olmak. Sen benim böyle birkaç yazımı derslerinde okutmuştun. “Argümanın olmadığı, felsefe yazılarına örnekmiş” öyle derdin (Ama ben henüz "gönlümce" düşüncelerimi yazamadım Suvar. Hâlâ yolun başındayım, hâlâ arıyorum).

Felsefede üslûp (biçem, tarz, style...) çok önemli. Bence içerik kadar önemli. Temellendirme kadar. Ömrün yetseydi, bunu anlatacak yazıların olacaktı belki. Dikkat et, beni bu yazımı mektup biçiminde yazdım "Hiçbir şeyi" temellendirmeye kalkmadım. Yoksa, örtük bir temellendirme kaygım mı var dersin?

Seni özledim Suvar! Kalk ve konuş. Ya da sevgili öğrencilerin bu soruya yanıt versin. Sesim sana ulaşabiliyor mu Suvar?

-------

1998 Yılında yazıldı.

12 Haziran 2020, 12:19 | 1127 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*