İNSAN USSAL MIDIR?

İNSAN USSAL MIDIR?

İNSAN USSAL MIDIR?

Çağımız felsefesinde değişik kaygılardan kaynaklanan «ussallık»(rasyonellik) tartışmalarında görüşlerimizi ileri sürerken, çoğu kez, tartışılan konuların ayrıntılarına gereğinden fazla kapılıp, dayandığımız «insan modeli» ni unutuyoruz. Nasıl bir insan örneğinden yola çıkarak şu ya da bu görüşü savunuyoruz? Ne denli soyut görünürse görünsün, felsefe tartışmalarının çoğunda, ileri sürdüğümüz savların gerisinde insana ilişkin inançlarımız, görüşlerimiz yatmakta. Bunların farkına varılarak irdelenmesi, felsefe araştırmalarında önemli bir ilke olduğuna inandığım, dayanaklarımızı belirtik (explicit) kılma gereğinin bir sonucudur. İşte bu yazıda amaç, ussallık konusundaki çalışmalarımda, giderek, belki yer yer değişikliklerle, geliştirmeye uğraşacağım felsefî dayanaklardan önemli bir bölümünü oluşturan insanın ussallığı üstünde, sınırlı bir biçimde de olsa, birkaç noktayı açıklamaktır.

Yazımızın başlığını oluşturan soruda «insan» sözünden, kısaca, birey ve toplum olarak yaratılan ürünleri, başarıları, eylemleri anlıyorum. «Ussallık» kavramı ise, burada çözümlemesine girmeyeceğim anlam zenginlikleri ile dolu felsefî bir yük taşıyor. Bu yazının amaçları doğrultusunda, ussal olandan, belli bir ussallık ölçütüne uygun olarak «ussal» lık nitelendirilmesinde bulunulan «şey» (bir eylem, bir ürün. bir kuram, bir kurum...) i anlıyorum. Örneğin amacına uygun davranmak, belli kurallara uygun olarak düşünmek gibi.

İnsanın, ussal oluşunu temel niteliklerinden biri olarak baştan varsayarsak o zaman, «insan ussal mıdır?» sorusu, «insan insan niteliği taşır mı?» gibi totolojik görünüşlü bir biçime dönüşür ki, böyle bir durumu yazımın başında dışta bırakıyorum. İnsanın ussal olup olmadığı sorusu, insanı nasıl «gördüğümüze», insan üstündeki kuramlarımıza bağlıdır. Hemen söyleyeyim ki, ileride geliştirmeyi umduğum bazı ipuçlarının ötesinde, insan hakkında hazır bir görüşüm yoktur. O nedenle yazının başlığından kalkarak, kimi okurlar yanlış bir beklenti içinde olmasınlar. Soruya «evet» ya da «hayır» gibi kesin bir yanıt veremeyeceğim. Yalnızca, soru üstünde düşünmek, sorunun yöneldiği konunun değişik boyutları hakkında kısa saptamalar yapmayı amaçlıyorum.

Yazımın başlığını oluşturan soruya hemen yanıt veremememin nedenlerinden biri de, soruya, benim de soru sormam gerekliliğidir. Hangi insan, nerede, ne zaman, nasıl, niçin ne bakımdan ussal? Hangi ölçüte göre, nasıl bir ussallık kuramına dayanarak ussallıktan söz ediyoruz? Öyleyse, insanın mutlak olarak, belli zaman ve uzay dilimi ötesinde ussallığından söz edemiyoruz. «X, ussal mıdır?» ı gibi bir sorunun içinde bulunduğu tarihsel, toplumsal, kültürel bağlama ussallık durumu diyorum. Ussallığı araştırılacak, değerlendirilecek «X» (Bir eylem, bir tutum, bir düşünce dizgesi...), belli bir ussallık durumu içinde ele alınır.

Örnekleyeyim. Ekonomi biliminde «insan ussal mıdır?»; ruh hekimliğinde «belli bir okulun «normal» bulduğu insan ussal mıdır?» sorularına yanıt vermeye çabaladığımızda ya da yalnızca soruların kendilerini irdelediğimizde, ekonominin ve ruh hekimliğinin dayandığı kuramların, giderek bu kuramların felsefî, metafizik dayanaklarının oluşturduğu bir çerçevede, soruların amaçlarını da içeren ussallık durumları içindeyiz. Bu yazının sınırları içinde daha fazla açamayacağını bu kavramın anlaşılması için, daha somut bir örnek vereyim. Bir kürsüde, seçkin konukların önünde konuşuyorum. Konuşmanın ortalarında, ansızın kürsüdeki su bardağını sayın konuklardan birinin kafasına fırlatıyorum. Şimdi, davranışım ussal mıdır değil midir? Bu örnekte eylemin geçtiği durum ve sorunun sorulduğu durum (bunlar aynı durum da olabilirler.) ussallık durumlarını oluşturuyorlar. Demek ki, «X, ussal mıdır?» sorusu sorulduğu ortamdan, ussallık durumlarından koparılarak düşünülmemeli.

Son örnek üstünde duralım. Nasıl yanıt verirsiniz böyle bir soruya? Yanıtınız ne olursa-olsun, sorunun yanıtı üstünde düşünüp, yanıtınızı felsefece dallandırıp budaklandırmaya, ölçütlerinizi ortaya koyup, savlarınızı savunmaya yargılamaya, haklı kılmaya, temellendirmeye çabaladığınızda, bir ussallık çerçevesi içindesiniz demektir.

Yazının önemli savlarından birini ileri sürüyorum şimdi: Bir ussallık çerçevesi içinde olduğunuz ya da böyle bir çerçeve ileri sürdüğünüz sürece ussalsınız. Yani, soruya yanıt vermeye uğraştığınızda, bu yanıtınızın felsefece hesabını vermeye çalıştığınızca ussalsınız.

Örneğe dönelim. Benim bardağı fırlatışım üzerine düşünenler, bu davranışımı diyelim ki çağdaş ruh hekimliği, toplumsal ruh bilimi gibi bilimlerin ışığında değerlendirmeye çalışıyorlar; toplumun belli konuşma, dinleme «normlarına» göre, ahlak kurallarına, geleneklere, göreneklere göre yargılıyorlar; öyleyse, belli ussallık çerçevesi içindedirler; ussaldırlar ve ussal bir biçimde benim davranışımı değerlendirmektedirler. Burada, ussallığı araştırılan değerlendiricilerin değil de benim davranışım olduğundan, ben de diğer değerlendiriciler gibi kendi davranışım üstünde belli bir ussallık çerçevesi geliştirebiliyorsam, örneğin kendime bir amaç seçmiş, bardağı fırlatmamı da bu amaca uygun bir davranış olarak gerçekleştirmişsem ve bunun hesabını verebiliyorsam ussalım demektir. Olağan ki, değerlendirme böylesine kolay ve sorunsuz değil. O denli çok sorun var ki ortada. Birkaçını söyleyeyim. Kimin ussallık çerçevesi daha geçerlidir? (Herkesin kendi çerçevesini koşullar elverdiğince, çerçevesi tek haklı çerçeveymiş gibi, haklı kılma özgürlüğü vardır!) Burada ussallık çerçeveleri etnik'i ya da toplum bilimi ya da mantığı (Doğrusu, E. Husserl'in mathesis universalis ilkesine gönül vermiş, ama çok büyük zorlukları karşısında biraz ürkmüş biri olarak benim de özlediğim budur!) söz konusudur. Diğer önemli sorun, bir çılgınlığın, us dışı sayılabilecek bir eylemin sonradan ussal kılığa sokulması (ruh bilimcilerin ussallaştırma —rasyonalizasyon— dedikleri!) da ussal sayılacak mıdır? Ben bu yazımda oldukça hoşgörülü davranıyor, ussallaştırmayı da insan ussallığının bir boyutu olarak görüyorum. Giderek diyebilirim ki, insan ussallaştırma olanağına sahip bir varlıktır, îlke olarak, insanın şu ya da bu biçimde ussallaştıramayacağı, ussalhk çerçevesi ileri süremeyeceği bir ussallık durumu yoktur. Dışımdaki değerlendiriciler davranışımı bir ussallık çerçevesi içinde yargılayıp, kendi ölçütleri içinde davranışıma ussal ya da ussal değil diyebilirler. Çerçeve ileri sürülüp ussal bulunmuşsa, davranışım, ussal olarak ussaldır. Çerçeve ileri sürülüp ussal bulunmamışsa, ussal olarak ussal olmayan bir davranışta bulunduğum söylenebilir. Eğer çerçeve verilemiyorsa, değerlendiriciler davranışıma bir türlü akıl erdiremiyorlar, yargılayamıyorlarsa, davranışım onlar açısından ussal değildir. Kendileri de çerçeve ileri süremedikleri için ussal olamıyorlar demektir!

«Ussal olmama» çerçeve ileri sürmeme, sürememeye ilişkin bir durumdur. Bu ya değerlendiricinin ruhsal durumundan, bilgisel yetersizliğinden kaynaklanır ya da başka etkenlerin de yanında, toplumsal bir yasaklama sonucu olabilir. Ussallık durumu üstünde düşünmenin engellenmesi, ussallığı ortadan kaldıran, felsefeyi yok eden bir yasaklamadır. Bu durumda, belki yasaklayıcının ussal çerçevelerinden giderek ussallığından söz edilebilirse de, ussallığı yok eden «ussallık», insana özgü bir nitelik taşısa da, ussallaştıran bir varlık olarak nitelendirdiğimiz insanın, insan olma özgürlüklerinden en önemlisini yok ettiği için bağışlanamaz. Ancak, düşünme, giderek düşünmeye dayanan bilim ve kültürel etkinlikler sayesinde insanın ussallaştırma olanağı zenginleşebiliyor. Felsefenin insanın ussallaştırma olanaklarından en önemlisi olduğuna inandığım içindir ki, bu olanağı yok etme, ne gibi ussal görünümlü çerçevelerle yapılırsa yapılsın, ussal sayılmamalıdır diyorum.

Ussal olmama konusunda şöyle bir tartışmalı örneği de gözden uzak tutmamalıyız. Bir insan, belli bir amaç için davranışlarda bulunuyor ve amacına ulaşmada en uygun araçları kullanarak başarılı oluyor. Kendisine «sen ussal mısın bu davranışında?» dediğimizde, bir çerçeve geliştiremiyor. Kendi ussallığının farkında, bilincinde olmayan bir «ussallığa», ussallık diyecek miyiz? (Örneğin bir robotun, yaptığının kuramını bilmeyen bir tamircinin...) Bu davranışlara çelişik görünebilecek bir adlandırma ile ussal olmayarak ussal diyorum. Ussaldır; çünkü, amaç en uygun araçlarla gerçekleşmiştir, üst (meta) düzeyde ussal değildir; çünkü, hesabını verememektir.

Bütün ussallık çerçeveleri genellikle eksiklidir. Sürekli geliştirilmeye, değişen ortamlarda, uygun düzeltmelerle eksik ve gediklerinin gittikçe kapatılmaya çalışılmasıyla, yetkinliğe adım adım varmayı amaçlayan çerçevelerdir. Burada kusurlu olmayan çerçevelerden söz ediyorum. Bilimin, felsefenin de çerçeveleri kusurlu olmamalıdır. Yani, iç tutarlılıkları olmalı, kendilerini yenileyip, düzeltme, eleştiriye açık olma özellikleri bulunmalıdır.

Bu yazıda oldukça yoğun ve felsefece önemli konulara çok kısa olarak değindim. Yazımın gelecek eleştirilerle düzeltilmeye hazır noktalar, eksikler taşıması olağandır.

 

08 Mayıs 2020, 16:32 | 878 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*