MERAKI MERAK EDEN MERAK BAKIMI

MERAKI MERAK EDEN MERAK BAKIMI

MERAKI MERAK EDEN MERAK BAKIMI

                Gerekli. Merak insanın evrende yurt tutmasını sağlayan bir yetisi. İnsan merakıyla anlamaya çalışıyor, biliyor, önlem alıyor; hayatta kalmaya çalışıyor. Merak onu çevresine, diğer insanlarla ilişkisine bağlıyor. Bir anlama, öğrenme dürtüsüdür, merak. Gerekli.

            Soru şu: Nasıl yaşayacağız merak dürtümüzü? Nasıl işleyecek, dokuyacak, diğer dürtülerimizle ilişkiye geçirerek, aklımızın, duygularımızın ışığıyla aydınlanan değerlerimizin içinden nasıl yaşayacağız? Nasıl ıslah edeceğiz merakımızı, ilk başta dürtü olarak gelen özelliğiyle?

            Merakla yaşamak bir sanat. Önce bir merak terbiyesi, merak estetiği ile donanmış yaşama duruş gerekiyor. Gelip geçici, uçucu meraklar, uçucu, sığ yaşamlara götürür bizi. Diyebilirsiniz ki, uçucu, sığ yaşamların nesi var? Merak ettim. Öğrendim. Geçti merakım. Uyandırılıp, uyandırılıp uyutulan meraklardan ne istiyorsunuz. Merak ediyorum, o halde varım. Yine soru şu: Nasıl merak ediyorum acaba? Sana ne, nasıl merak ediyorsam ediyorum, merakıma ne karışıyorsun? Komşuda ne olup bitiyor, şu saygın adam acaba tuvaletini nasıl yapıyor, şu zarif görünümlü çift nasıl sevişiyor? Böyle meraklar, ayıp meraklar mıdır? Ayıbı olur mu merakın? Günaha mı gireriz bazı konuları merak edersek? Merak yasak mı arkadaşlar? Kafalarımızda merak polisleri var mı?

            Doğru merak, yanlış merak olur mu? Cici merak, kaka merak?

            Çabuk doyurulan merak, bir türlü doyurulamayan merak arasında ne fark vardır? Doyurulamayan meraklar mı bizi bilimde, sanatta, düşüncede yaratıcılığa götürür?

            Peki, nedir merak? Türkçemizdeki kullanışları da göz önüne alındığında, bir dürtü, yaşam enerjisiyle beslenen anlama, öğrenme isteği, duygusu, kaygısı, düşkünlüğüdür, diyebiliriz. Nişanyan’ın etimolojik sözlüğünden öğrendiğimize göre on yedinci yüzyılın sonlarına değin sözcük karnın ya da kulağın iç kısmı anlamlarına geliyormuş. Arapçada merak sözcüğünün türediği “rakka”, inceldi, incelik gösterdi anlamlarına geliyor, Türkçemizde “rikkat”, incelikle ilgili. Şaşırtıcı biçimde Fransızca ve İngilizcedeki merak sözcüğünün Latince kökeninde bulunan “curiosus” sözcüğü de bu aşırı duyarlık ve incelik anlamlarını taşıyor.

            Anlamlarının tarihine kaçınılmaz olarak sınırlı bir biçimde baktığımızda, merakın zaman içinde geçirdiği değişikliklerinden yola çıkarak merak kavramını işleyebiliriz.

            Yaşam, merakla yürünen bir yol. Merakı merak edip, meraka doğru kavramsal bir yolculuğa çıktığımızda dağarcığımızda şöyle bir saptama var manzume formunda:

 

 

 

 

                                   Ey yolcu

                                   Bırak merak büyüsün derinliğiyle

                                   İnceliğiyle güzelleşsin

                                   Türküler söyle ona

                                   Düşünce çiçekleri açsın sesin

                                   Duyarlı bir bebektir çünkü merak

            Merakı hayatımıza bırakılmış değerli bir emanet bebek olarak anlarsak, bebeği olumsuz etkilerden koruyarak nasıl sağlıklı bir biçimde büyüteceğimiz sorusu, merak ahlakının ve estetiğinin temel sorusu oluyor.

            Merak, iç dünyasında öğrenmeye, anlamaya, değişmeye, farklıya, ötekine yeri olanların anlamlı bir biçimde yaşayabileceği bir serüvendir. İçi tıklım tıkış dolu olanların merakı onlarda dönüşüm, değişim, ufuk açıklığı yaratamaz. İçinde merak ateşiyle öğrenerek, yaşayarak inşa edeceği manevi yapılara uygun boş arsalar olmayanlar merak bebeğini büyütemez.

            Merakı gelip geçici, uçup gidici tavırla besleyemeyiz. Her şeyi merak edip, merakını bilgiye, bakış tarzına, eyleme dönüştüremeyen insan, merakıyla gelişemez.  Sürdürülemeyen merakın bir heves olarak kaldığında yaşam bütünlüğünde pek iz bırakabileceği söylenemez. Bir bebek olarak düşündüğümüzde ise bebeğin ölmesi anlamındadır. Hayatın bize emanet ettiği merak yetimiz bir bebek olarak büyütülemezse ölür. Kısa ömürlü merak bebekleri yaşama can veremez.

            Sırnaşık bir tavırla yaşanan merak, olur olmaz her şeye burnunu sokan, oradan oraya savrulan merak, yaşamımızı güzelleştirecek, değerleri yaşadığımız dünyanın merakı olamaz. Bebek büyütmenin belli bir disiplini, yolu yordamı var.

            İşgüzar, yerinde durmayan, büyük bir enerji ile ilgi kuran ama sürdüremeyen, dağılıveren merak da sağlıklı görünmüyor. Üretmeyen, üretemeyen merak, bakımını üstlendiğimiz bir bebek olan merakı büyütmez; geliştirmez.

            Edepsiz merak da var elbet. Başkalarının varlığına, özgürlüğüne, değerliliğine, var olma hakkına saygı duymayan merak. Böyle bir merak bebeği hastadır. Büyümez. Güdük kalır.

            Bu dört merak tarzı sığ merak öbeğine girer. Sığ merak bizi yolda bırakır. Merak yolcuları olarak yalpalamak, yolculuğumuz sırasında yaşadıklarımızdan öğrenememek, merak bebeğini besleyememek anlamına gelir. Bebek, bir araya getirilerek, bütünleştirilebilen yaşantılarla büyür.

            İkinci öbek,  bir tutkunun ağına yakalanmış, bir düşkünlük, bağımlılık, çılgınlık olan merakı oluşturur. Oyuna merak sararsınız örneğin, kumara, belli madde kullanımlarına, cinselliğe, belli bir biçimde düşünmeye merak sararsınız. Kimi zaman bu merak “sarmalar” bir bağımlılık yaratabilir. Bu anlamda “merak”, bir tutku olur, Ölçüyü kaçırtabilir bu merak vurgunu ile insan kolayca.

            Eskiler, kuruntu, vesvese içinde olan insanlara “merakî” derlerdi. Bu öbekte merak bir kaygı, bir tasa olarak yaşanır. Ağır bir tedirginlik yaşantısı bebeği hasta eder. Takıntılarla dibe çöker merak, insan böyle bir hastalıklı yaşantı ile dibe çöker. Merak insanı ötelere taşıyacağına olduğu yerde bırakır; o yer zamanla çöker, göçer bu çöküntü içinde insan dibe. Öldüren bir meraktır, bu merak. “Merak kediyi öldürür” der, Anglo-Amerikan kültür.

            Bu üç öbek, bebeği geliştirmeyen yaşantılar taşır. Dördüncü öbek ve ardından gelecek üç ayrı öbek bebeğin sağlıklı büyümesine, büyüyüp etik ve estetik açıdan güzelleşmesine yol açabilecek deneyimler içerir. Bu açıdan ilk öbek, anlama, öğrenme, edinme arzularını taşır. Merak bu aşamada doyurulmaya çalışılan, sürdürülebilir bir meraktır. Merak, bir yorumuyla öğrenme okyanusuna açılmaktır. Okyanusa kıyıdan kıyıdan iğreti bir salla ya da çürük bir kayıkla çıktığınızda ne kadar tanıyabilirsiniz okyanusu? Merak etmeyi ne kadar biliyoruz? Evet, bir dürtüdür, çoğunlukla kendiliğindendir ama işlenebilir, dokunabilir. Okyanusa yelken açacaksak iyice hazırlanmak, teknelerimizi, yelkenlerimizi uzun bir merak yolculuğuna çıkacak bir biçimde hazırlamalıyız. Yelkenli ne kadar dayanabilir bu yolculuğa? Yelkenli değil de büyük, sağlam bir motorlu gemi ile çıksak? Uçakla açılıp, yukarıdan fotoğrafını çeksek öğrenme okyanusunun? Uydudan görüntülesek? Bütün bunlar bir merak teknolojisiyle ilgili. Merakımızı “teknik” düzeye çıkarabilme başarımıza bağlı.

            İşte tam da bu noktada beşinci öbekteki merak yaşantısı gündeme geliyor. Merak, bir titizlik, incelik yaşantısıdır. Okyanusa açılan gemi, okyanusu ayrıntısıyla, derinlikleri, zenginlikleri, içinde taşıdığı çok sayıdaki varlıkları ile anlamaya çabalamaktadır. Merak, bu aşamada, alışıla gelmiş kalıp bilgilerin irdelenmesi, sorgulanması, inceliklerin ardına düşme uğraşı olmuştur. Üstünkörü, kaba, sığ bilgilerin aşılması, ayrıntılara gizlenmiş, genişlik ve derinliklerin keşfedilmesi, bu aşamadaki merakın sağladığı bilme, öğrenme enerjisi ile gerçekleşir. Bu merak yaşantısı ile donanmışlar, şöyle seslenirler merak gemisiyle öğrenme okyanusuna açılan yolculara: “Rikkatini unutmuş merakınla gelme!”

            Altıncı öbekte toplayabileceğimiz merak yaşantısı, sanatı, efsaneleri, felsefi, bilimsel, kuramsal düşünme biçimini de harekete geçiren hayrettir. Hayret derin bir şaşma, huşu yaşantısıdır. Var olanlara, yaşananlara yepyeni bir gözle bakabildiğimizde ortaya çıkar. Yıllarca altında çoğu kez farkına varmadan yaşadığımız, ne olduğunu bildiğimizi sandığımız gökyüzünü görüveririz. Neden oradadır, neden vardır, neden mavidir, neden uçsuz bucaksızdır? Sorular bitmez, içten, derinden hayret odaklı ise. Öğrenme okyanusuna açılan herhangi bir merak gemisi değildir, hayret. Rastgele bir şaşkınlık da değildir. Hayret aşamasına gelmiş merak, bilmeye ilişkin olarak içini boşaltabilmiş, o kadar şey “bildiği”, o kadar “yaşantı sahibi olduğu halde öğrenmeye yeniden başlayabilen insanların yaşayabileceği bir yaşantı olsa gerek. Yeni farkındalıkların gerçekleşebildiği, yeni anlama ufuklarının açılabileceği bir yaşantı, hayret yaşantısı. Merak dünyasının gökyüzüdür, hayret. Tinsel dünyamıza can veren, dönüştüren bir insan olma tavrıdır.

            Son öbek, bir anlamda, merakın, hayretin son aşaması Latinlerin cura adını verdiği var olana karşı kaygı duyma, kol kanat germe özen gösterme yaşantısıdır. “Komşudaki bu gürültü de neydi acaba?”dan havalanan merak, sonunda herhangi bir bilme, öğrenme çabasının ötesinde, kendine verilmiş yaşamı koruyup gözetmeye dönüşüyor. Sıradan meraklarımız, salt yaşamı sürdürebilme kaygılarımızla iç içe olduğu halde; merak terbiyesi almış, merak edebi, merak estetiğine sahip insanlar, merakı, son aşamasında, evrendeki yaşamı kollayıp, gözetme olarak yaşarlar.

            Merak nasıl oluyor da böyle aşamalardan geçiyor, her aşamanın ayrıntılı betimlemesi nasıl yapılabilir? Bu sorular merak konusu, doğrusu. Merakı merak ederek, incelip derinletebiliriz merakımızı.

 

10 Şubat 2022, 13:16 | 438 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*